DUYGU Bir metni tiyatro oyununa dönüştüren ana unsur nedir?
SERDAR Tiyatronun zamanı “şimdi”dir. Şimdi ve burada olan şey ile ilgilenir tiyatro. Şahitlik edemediğimiz olayları gözümün önüne getirir ve tıpkı rüyalardaki gibi zihnimize olasılık temrinleri yaptırır. Tiyatro, uyanık halde rüya görmektir.
Bir başka deyişle oyun metnini tiyatro oyununa çeviren şey oyuncudur, onun eylemidir, onun cömertliğidir, ruhunu saklamadan izlenmeyi göze almasıdır.
DUYGU Üretmek “Serdar Biliş”in dünyasında neyi ifade ediyor?
SERDAR “En güzel şiir henüz yazılmamış olandır” der ya Nazım Hikmet… İşte bizler de henüz yazılmamış̧ olan şiirin, henüz yapılmamış olan o oyunun peşinde iz sürüp duruyoruz. Tiyatro mesleği kolektif yapılan bir iş olduğu için şanslı sayıyorum kendimi. Üretmek benim için diyalog demek; konuşmak, manalar kovalamak, günbegün bu manaları damıtmak demek. Hayatın bu rasgele acımasızlığına karşın, tekrar edilebilir, kontrollü dünyalar yaratmak demek. Tıpkı bir çocuğun kafasını karıştıran bir olayı defalarca hikayeye dökmesi gibi, sanırım bizler de kafa karışıklığımızı provalarda ütülemeye çalışıyoruz.
DUYGU Tiyatroyu diğer sanat disiplinlerden ayıran sizin için “olmazsa olmaz” ne olur?
SERDAR Tiyatronun büyüsü paylaşılan bir deneyim olmasıdır. Canlı olma koşulu tiyatroyu tiyatro yapan şeydir. Yani tiyatro ölmez. İnsan karanlıkla ateş yakarak, o ateşin başına toplanıp hikayeler anlatarak baş etmiştir. Biz karanlıktaki o ışığın başına toplandığımızda değişim, dönüşüm, arınma ihtimali başlamış oluyor.
DUYGU Günümüz sanat dünyasında tiyatronun hak ettiği değeri gördüğüne inanıyor musunuz?
SERDAR Tiyatroyu geniş kitlelere taşıyacak olan şey ulaşılabilir olmasıdır ve bunu sağlayacak olan da kültür politikalarıdır. Biz bu politikalardan uzaktayız ne yazık ki. İnsanları büyük ölçüde evdeki ekranlarına hapseden bir düzen var ve duvarların içine sıkıştırılan hayatlarımız birilerinin işine geliyor belli ki. Tiyatro devrimcidir. Kalıpları, tabuları zora sokar. Bu sorgulayan insanların çoğalması demek olur, ki bu da şimdi “tadımızı kaçırır.”
DUYGU Sahne ile seyirci arasındaki bağı nasıl tanımlarsınız?
SERDAR Seyirci sahne ile mesafeli bir özdeşlik kurar ve bu sayede yeni diyarlara yolculuk eder. Sahnedekiler bir nevi seyircilerin avatarları olur. 3 boyutlu yolculuğun antika hali… Oyun alanı bir ritüel yeridir kökeninde. Birileri ritüel çemberinden ayrılıp izlemeye başlayınca “gösteri” başlamıştır. Peter Brook’un dediği gibi “Herhangi boş bir alanı işaret edip ona sahne diyebilirim. Bir insan o boş alanda yürür, bir başkası da onu izler ise tiyatronun doğması için gerekli şartlar sağlanmış olur.” Oyun alanı kapalı perdeleri açar ve içeriyi gösterir. Yunus’un “bir ben var benden içeri” dediği içerisidir işte o bağ—hayal bağıdır.
DUYGU “Deneyim” sahne sanatlarında nasıl bir etki sağlıyor?
SERDAR Oyun yazmak, yönetmek bir deneyimi tasarlamak ile ilgili diye düşünüyorum. Tiyatro metinleri sadece sözlerden oluşmaz, daha çok bükülmüş zamanlar, mekanlar ve olaylardan oluşur. Her şey bükülebilir sahnede; bir saniye içinde saraydan ormana ışınlanabilirsin mesela. Bu seyirci ve oyun arasında gelişen işbirliği hayal gücümüze kanat takar. Sonra seyreyle alemi!
DUYGU Bir oyunun hazırlık aşamasında dış faktörler sizin için ne kadar belirleyici?
SERDAR Çok belirleyici sanırım. Ülkenin ekonomik durumu, toplumun haleti ruhiyesi, prova yapılacak yer, bütçeler elbette yapılacak işin kaderini belirleyici rol oynar. Fakat içinde yanan mum ne olursa olsun özü korumak için çırpınır. Şekiller, biçimler değişir ama öz kalıcıdır.
“Tiyatronun zamanı “şimdi”dir. Şimdi ve burada olan şey ile ilgilenir tiyatro. Şahitlik edemediğimiz olayları gözümün önüne getirir ve tıpkı rüyalardaki gibi zihnimize olasılık temrinleri yaptırır. Tiyatro, uyanık halde rüya görmektir.”
Serdar Biliş
DUYGU Bir oyun sahnelendikten sonra seyirci yorumları oyunun gelişim sürecinde ne kadar etkilidir, bu yorumlara göre akışı şekillendirir misiniz?
SERDAR Bir oyunun seyirci ile buluşma anı benim hep çok merak ettiğim bir konu oldu. Çünkü o karşılaşmada neler olacağı hiçbir zaman tam olarak kestirilemez. Elbette oyunlar değişir, dönüşür. Müzelik olmak istemiyorsak filtrelerimizi temizleyip sesleri duymalıyız diye düşünüyorum. Daha fazla beğenilmek için değil ama daha iyi anlaşılmak, daha derine inmek için seyirciye iç görüyle kulak kesilmek önemlidir.
DUYGU Sahnelediğiniz ilk oyundan bugüne sizin için ne değişti?
SERDAR Ben değiştim mutlaka. Dünya değişti. Tecrübem değişti. Artık geminin karayı bulacağına dair inancım daha güçlü. Ama değişmeyen tek şey ilk prova günü hissettiğim heyecan aromalı korku.
DUYGU İlk oyununu sahneye koymaya çalışan Serdar’a bugünkü deneyiminizle ne söylemek istersiniz?
SERDAR Daha cesur olabilirsin, kendini ikincil mevzularla oyalama, dikkatini aslolana ver. Tabi, bir de “aferin lan” demek isterdim.
DUYGU Bir itiraf?
SERDAR Yönetmenlik çok yalnız bir meslek olabiliyor.
DUYGU Bu sezonun en güçlü oyunlarından biri olan Afife; Türk tiyatro tarihi için de bir mihenk taşı. Bu kadar güçlü bir karakteri sahneye taşırken kaygılarınız, hassasiyet noktalarınız neydi?
SERDAR Bu uzun yolculuğun daha en başında bunun “Afife olmak” ile ilgili bir hikaye olması konusunda nettik. Var olan bilgiler ışığında detaylı bir biyografik çalışmanın yapılamayacağı gerçeği bir yana, bu yolun Afife’nin gencecik bir kadın olarak başardığı şeyden çok trajik sonuna odaklanma riski de vardı. Halbuki biz onun diyonizyak enerjisini ve yılmaz varoluşunu kutlamak ve ondan aldığımız ilhamı tiyatro salonunu dolduran insanlara yaymak istedik. O yok olmayı değil var olmayı seçmiş bir ruh ve aşkla bağlandığı tiyatro sahnesi de elbette oyunun orta yerinde olmalıydı.
Ve elbette tiyatro sahnesinin o dönemki ustalarını selamlamamak olmazdı, ki maalesef bizler o Ermeni ustaların isimlerini bilmiyor, hatırlamıyor ve yaşatamıyoruz. Hepsine buradan da selam göndermiş olalım. Baş döndürücü bir dönem, Cihan harbi, işgal altında bir İstanbul, istiklal ülküleri, kıpır kıpır payitaht sokakları… Bütün bu tarihsel ve sosyolojik arka plan hikayeye zenginlik katan ve derinleştiren unsurlar.
DUYGU Mesleğini global ve lokal olarak birçok sahnede icra etme imkanı olan bir yönetmen olarak; İstanbul’daki tiyatro sahnesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
SERDAR Bizim tiyatro sahnemiz hikayesi bol, imkanları kıt bir sahne. Tam da bu yüzden, ya da bu sayede, yüzlerce fikir incelikli işlenme fırsatı bulamasa da vücut buluyor. Bu coşkun enerjiye kılavuzluk edecek sanat politikalarına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Örneğin, keşke bir kurum tiyatrolar için bir uluslararası ilişkiler ofisi kursa. İstanbul’da üretilen işlerin dünya sahnesi ile diyaloğunu arttıracak böylesi bir çabanın orta vadede çok meyve vereceğini düşünüyorum.
DUYGU Kendinizi güncel tutmayı nasıl başarıyorsunuz?
SERDAR En çok Kadir Has Üniversitesi’ndeki öğrencilerim sayesinde diyebilirim. Atölyeler bir yönetmenin sonuç baskısı olmadan araştırmalarını yapabileceği yerlerdir. Samimiyetle “bilmiyorum” diyebilmek mühim sanırım. Bilmek körleştiriyor, bilmemek başlamak için iyi bir nokta.
DUYGU Yaratım sürecinizin en büyük tetikleyici unsuru nedir?
SERDAR Merak ve sıkıntı.
DUYGU Bugüne kadar yüzlerce text okumuş bir yönetmen gözünden; hayal gücünüzü tetikleyen bir alıntıyı bizimle paylaşabilir misiniz?
SERDAR “Bütün tercihlerimin arkasında hesaplı bir mantık değil, şekilsiz bir önsezi vardır” – Peter Brook.
Bu söz bana kendimi sürece bırakmayı, her şeyi baştan hesaplamaya çalışmanın verimsiz bir çaba olduğunu öğretti. İçine doğan önsezilerin kıymetini ve bu önsezilerin şekillenmesi için gerekli olan sabrı öğretti.
DUYGU Kendinizi kendinize ispatlayabildiniz mi? Bugün geldiğiniz noktada kendinizi ne kadar gerçekleştirebildiğinizi düşünüyorsunuz?
SERDAR Yapabildiklerim kadar yapamadıklarım da var aklımda. Ama aslolan elinden gelenin en iyisini yapmak sanırım.
DUYGU Serdar Biliş için sırada ne var?
SERDAR Hayatım boyunca göçebelik yaptım. Bir ordayım bir burada. Bu hali ne kadar sevsem de bazen bir tiyatrom olsa diyorum. Bu tabi bir plandan çok ağaca astığım bir dilek.
From Based Istanbul N°44 – Confessions Issue. “World is basically a “dynamic” mess of jiggling things. You need to confess your messy parts first.” Buy your copy now!
Creative Direction and Interview by Duygu Bengi
Photography by Umutcan Öncü