İtiraf edelim pop müzik tıpkı Edis’in de tanımladığı gibi hepimiz için bir “guilty pleasure”! Karşı koyamıyorsunuz! Bir şekilde kendinizi ritme bırakmış ve şarkıyı söylemeye başlamış buluyorsunuz. “Peki bunu neden yüksek sesle söylemiyorsunuz?” derken… Çoğu kişide karşılaştıkları profilin bir ön yargı yarattığını biliyoruz. Neyse ki bu ön yargıyı yıkacak, gerçek bir pop star olarak hızlı adımlarla büyüyecek bir isim var. Edis’in müziği bizi ele geçiriyor… Peki ya siz?
Çok sosyal bir çocuktum. Çok güzel bir ortamda büyüdüm. Şanslıydım. Evde oturan çocuklardan değil de sürekli bir şeylerin kurslarına gidebilen çocuklardan oldum.
Türkçe pop, Türk sanat müziği ve yabancı rock hatırladıklarım… Sezen Aksu, Deep Purple, Pink Floyd, Sibel Can, Tarkan ve Şebnem Ferah severlerdi. Ben de hepsini sevmekle birlikte, müzik zevkimi dayımdan aldığımı düşünüyorum. O, hip hop ve rap’in yükseldiği dönemde ergendi ben çocuktum… Evde sabah akşam müzik dinlerdik.
Türkçe öğretmenimle ve bir kız arkadaşımla. Ona aşık olduğumu düşünüyordum. (Gülüyor) Öğretmenimden izin alıp derste söylemiştim yüzüne baka baka, şimdi gülüyorum bu duruma… Ne komik, ne güzel anılar! Neyse ki güzel karşılık almıştım sınıftan.
Lisede yazdığım bir şarkı var albümümde, ismi “Eyvallah”. Liseden arkadaşlarım direkt mesaj atıyorlar dinleyince, “Bu o şarkı!” diye.
”Her an iyi mi, kötü mü diye yargıladığım, bütün acemi yüklerimi çekmiş, bir tanecik şarkım: Benim Ol.”
“Benim Ol” şimdi bana kocaman bir dönemi hatırlatıyor. En sevdiğim eski sevgilimmiş gibi, ya da uzaklara taşınmış bir dost gibi… İlk çıktığında da stresten dinleyemediğim bir şarkımdı. Her an iyi mi, kötü mü diye yargıladığım, bütün acemi yüklerimi çekmiş, bir tanecik şarkımdır “Benim Ol”. Şansım oldu benim.
Benim için aşk, tutkuyla perçinlendiğinde aşk olur. Sevgi yetmez bana, doyurmaz beni. İkili ilişkilerden bahsetmiyorum sadece, dans da müzik de benim tutkum. Sahne ise aşk gibi.
Bir “guilty pleasure” meselesi var. Saçma buluyorum. Entelektüel hissetmenin yolu bir müzik türünü dinlememekten geçmiyor. Bir yandan da bazı popüler kültür figürlerinin de işimize zarar verdiği kanısındayım. Ama herkesin kendi hayatı, ben halimden memnunum oldukça, sevdiğim şarkıyı severim, sevilmeyi de tabii.
Bir statü gibi, sanki kafana biri tacını ya da savaş başlığını takıyor, senin elinde mızrak ya da göğsünde büyülü bir aura, oraya buraya ateş saçıyorsun. Gözlerin, sesin silahın. Çok garip bir alışveriş söz konusu, yaşamayan anlayamaz.
”Karşı taraftan da büyük bir algıyla, yaptıklarını keşfetmelerini bekliyorsun; ama onun dünyadan haberi yok, “Şu şuna benziyor.” diyor, geçiyor.”
Baş edebildiğimi sanmıyorum ama alıştım. Konu sanatla alakalı ama eleştiren bir sanatsever değilse bende bazen sinirler zıplayabiliyor, ama bunlar da olmamalı tabii. Yine de gerçek bir sanatsever olmanın belirli sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. Çektiğin kliplerden, fotoğraflarına kadar bir hikaye, bir komposizyon sunuyorsun. Karşı taraftan da büyük bir algıyla, yaptıklarını keşfetmelerini bekliyorsun; ama onun dünyadan haberi yok, “Şu şuna benziyor.” diyor, geçiyor. Bizde de kabullenme ve en önemlisi; onların arasındaki en değerli kişileri bulma, ayıklama süreci başlıyor. Sonra kitlen, dostların ve medyadaki güzel çalışma arkadaşlarınla kendi sistemini kuruyorsun.
Dans pop müziği yapıyorum ama hala istediğim noktaya ulaşmadı; urban da var etnik çizgiler de diye başlıyorum genelde konuya. Türk pop şarkıcısı olduğumu söylüyorum ve sektörde majör bir yer edinmeye başladığımdan bahsediyorum genelde. Özellikle türlerin artık birbirine karıştığını dile getiriyorum ve benim müziğimin içinde de çeşitlilik sevdiğimden bahsediyorum.
Freddie Mercury, Michael Jackson, Justin Timberlake, Kenan Doğulu, Şebnem Ferah, Britney Spears, Sezen Aksu, Barış Manço.
Kulağım sürekli eğitim halinde zaten, işim için koşturmak, yeniliklere açılmak, her verdiğim konser bile eğitim. Adaptasyon gibi süreç yaşamıyorum, dünyanın sesi kulağımda ki yenilikleri asıl benim yapmam gerekiyor, bunun için işin mutfağındayım sürekli.
Girebilir… Eskiden giremez derdim; yeniden çok vaktimi alır mı, unuttum, nasıl yaparım gibi sorularım vardı. Şimdi biraz özledim. Özleyince başka bir şey oluyor.
Ben anı en çok aşkta yaşadım. Aşıkken başka bir günü hesap etmedim. An şarkımı da hayatımın en büyük aşkına yazdım zaten.
Sırada yeni bir reklam filmi ama içinde yeni bir şarkım olması sebebiyle de yeni heyecanlı bir maraton var. Yazın vazgeçilmezi açıkhava konserleri var. Ardından yurtdışı planları ve birazcık da tatil.
Tamam.
Resim kullanmadım hiç.
Max Martin.
Veggies – Amine, Ty Dolla $ign
Sezen Aksu’nun birçok şarkısını sayabilirim.