Surrealism works because there’s reality: Nisan Ceren Göknel

Arts & CultureMarch 1, 2019
Surrealism works because there’s reality: Nisan Ceren Göknel

Türkiye’de tiyatroya yönelik ilgi son yıllarda oldukça arttı. Bu alandaki değişim birçok şekilde gözlemlenebiliyor. İstanbul’un farklı muhitlerinde irili ufaklı özel tiyatro salonları açılıyor. Farklı türlerde oyunları sahnelemek konusunda cesur davranan yeni tiyatro toplulukları kuruluyor. Seyirciler oyunların biletlerine ciddi alaka gösteriyor. Birçok oyuna haftalar öncesinden dahi bilet bulamayabiliyorsunuz. İşin sahne arkasıyla uğraşanlar da durumdan memnuniyet duyuyorlar. Onlardan biri de Nisan Ceren Göknel. Alice Müzikali, Dünyada Karşılaşmış Gibi, Kürk Mantolu Madonna, Arzu Tramvayı gibi geniş kitlelere ulaşan birçok büyük prodüksiyonun arkasında yapımcı olarak onun ismi var. Son 15 yıldır emek verdiği oyunlar yaklaşık 300 binin üzerinde bilet satmış. 1981 doğumlu genç yapımcı Ankara’dan İstanbul’a geldikten sonra reklam, sinema, belgesel alanlarında çalışmaya başlamış. Fakat Berkun Oya ile tanışmasının ardından tiyatro yapımcılığına yönelmiş. Bir yandan ortağı ve yapımcısı olduğu Krek’te Berkun’la ortak hayallerini gerçeğe dönüştürürken, diğer yandan da farklı oyunları bağımsız bir yapımcı olarak hayata geçiriyor. Dahil olduğu projelerin fikir aşamasından oyuncu seçimlerine, sahne tasarımından finansmanına kadar tüm alanlarıyla yapımcı ve yaratıcı yapımcı olarak o da ilgileniyor. “Sevdiğim ve beni heyecanlandıran şeyler üzerinde çalışıyorum” diyor Nisan. Onu heyecanlandıranın bir yönetmen, oyuncu, yazar ya da oyunun kendisi olabileceğini anlatıyor. Nisan Ceren Göknel’le Türkiye’deki tiyatro üretimini konuştuk.

İlgi arttıkça üretim artıyor. Üretim arttıkça ilgi artıyor. İç içe geçmiş bir durum söz konusu.

Türkiye’deki tiyatro ortamı son yıllarda gözle görülür şekilde canlandı. Birçok tiyatro topluluğu kuruldu. Yeni sahneler açıldı. Seyircinin tepkisi de oldukça olumlu. Bu ilginin ardında ne var?

Konserlerde bile düşüş var. Fakat tiyatroya ve kitaba ilgi gerçekten patlamış durumda. Eskiden tiyatro sahnesiyle ilgisi olmayacak birçok kişi ve kurum artık bu alana ilgi duyuyor. Bunu çok olumlu buluyorum. İyi işler üretiliyor. Para harcanıyor. Geri dönüşü var. İlgi arttıkça üretim artıyor. Üretim arttıkça ilgi artıyor. İç içe geçmiş bir durum var.

Özellikle bu dönemde tiyatro alanında böyle bir genişleme olmasının sebebi nedir?

Yanlış ve üsten bir şey söylemekten korkarım. Tiyatro eskiden daha kapalı, daha dokunulmaz bir sanat dalı olarak görülürdü. Herkes yapamaz diye düşünülürdü. Bu yaklaşımın tamamen yanlış olduğunu düşünmüyorum. Ama tümden doğru da değildi. Tiyatro birilerine ait gibiydi. Elbette eskiden sahnede izlediğimiz isimlerin bir kısmı bugündekilerden çok daha iyiydi. Tiyatroyu çok daha önemseyerek hareket ediyorlardı. Bunların hakkını vermek lazım. Fakat hiçbir şeyin sadece birilerine ait olabileceğine inanmıyorum. Tiyatro özgürleşti. Herkese yapabilme cesareti geldi. Bu laf da biraz tehlikeli ama tiyatronun üzerinde adeta bir örümcek ağı vardı ve sanki o kalktı. İnsanlar utanmadan, sıkılmadan üretmeye, deneyimlemeye başladı.

Tiyatro geçmişinden gelen köklü isimlerle yeni kuşak oyuncular da birçok farklı projede buluşuyor. Bu iletişimi ve ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok güzel değil mi öyle şeyler izlemek? Ciddi tiyatro eğitimi almış, bugüne kadar onlarca farklı oyunda oynamış birisiyle, genç birisinin enerjisinin birleşmesini izlemek harika. Bunlar tiyatroyu daha da özgürleştiriyor. Tiyatro sansürsüz ve özgür bir alan.

Özgürlükten kastettiğiniz tam olarak nedir? Türkiye’deki tiyatro sahnelerinde belirli şeyleri söylemekten çekinilmiyor mu?

Orada bahsettiğim özgürlüğü daha geniş bir yerde tutuyorum. Politik oyun diye bir kavram var. Eskiden çok yapılırdı. Öyle bir şey yapmak istersen bugün onu yapmakta elbette zorlanırsın. Ama görünürde politik olmadan da politik olabilen oyunlar var. Sağ ya da sol demeden de politik bir şey anlatabilirsin. Cinsellik kullanmadan da kadına, erkeğe, LGBT bireylere dair derin şeyler anlatabilirsin. Bu anlattıkların daha evrensel, daha özgür, daha sansürsüz olabilir.

İyi bir tiyatro oyununun bir formu ya da kriteri var mı? Sizce tiyatrodaki en önemli şey nedir?

Bence hiçbir formu ve kriteri yok. Tiyatrodaki en önemli şey etki. En korkutucu şey bir oyunum için “Bu oyunu neden yapmışlar” demeleri olur. Nefret etseler bile o bir etkidir. Bir oyunun yapılmasının bir anlamı, amacı olmalı. Tiyatro hala fısıltı gazetesi ile işliyor. İstediğiniz kadar iyi iletişim yapın. Bir oyun iyi değilse onu gizleyemezsiniz. Ama iyiyse de insanların gözleri başka hiçbir şeyi görmez. Oyundan çıktıktan üç gün sonra bile etkisini hatırlarlar. Etraflarındakilerle bunu paylaşırlar ve oyun çığ gibi büyür gider.

Günümüz izleyicileri teknolojinin de katkısıyla birçok farklı, güçlü, yeni kültürel deneyim yaşayabiliyorlar. Tüm bu yenilikler karşısında tiyatronun seyirci ile iletişim kurma biçimi nasıl değişiyor?

Anlattığı hikayeler zamanın ruhunu yakalıyor. Bu şekilde değişti bence. Tiyatroda sen bir yerde oturuyorsun ve bir şey izliyorsun. Oyun interaktif de olsa, seyirciyi içine de alsa, tiyatroyu değiştirecek olan şey bunlar değil. Sahne tasarımı açısından çok etkileyici yerlere gelindi elbette. Mesela demin konuştuğumuz gibi, Robert Lepage’ın İstanbul Tiyatro Festivali’nde de sahnelenen Hamlet yorumu bu anlamda iyi bir örnekti. Üç saat boyunca çakılıp kalıyorsun oturduğun yere. Önemli olan bu etki. Dünyada Karşılamış Gibi de benzer bir etkiyi hedefliyor. Gerçi orada, o sahne tasarımına yönelmemizin sebebi teknik konulardı. Ama yeni bir izleyici deneyimi sunmak açısından da oldukça etkili oldu.

Son birkaç yılda büyük prodüksiyonlu işler yaptınız. Bu oyunlarla ilgili nasıl hissediyorsunuz? Nasıl bir motivasyonunuz vardı?

Son yıllarda büyük prodüksiyonlar yaptım. Arzu Tramvayı, Alice Müzikali, Dünyada Karşılaşmış Gibi ve Kürk Mantolu Madonna gişesi de büyük oyunlar. Günün sonunda tüm oyunları beğenilsin diye yapıyorum. Fakat hepsinde farklı motivasyonlar olabiliyor. Mesela Kürk Mantolu Madonna’da tüm o kelimelerle, cümlelerle vakit geçirecek olmak beni çok heyecanlandırmıştı. Yaptığım ilk büyük prodüksiyondu o. Eleştirilen yanları da oldu. Her yeni oyuna başlarken de, bir öncekinde “Neyi daha iyi yapabilirdik?” diye düşünüyoruz. Arzu Tramvayı’nda ise hem Zerrin Tekindor’la çalışmak ham de bir Tennessee Williams metnini yapabilmek benim için çok önemliydi. Hepsinde değişiyor.

Ne gibi zorlukları var bu tip büyük prodüksiyonların?

Finansman zorluğu var. Tiyatroda alanında çalışan insanlar artık profesyonel olarak da tatmin olmaya başladılar. Bu çok iyi bir şey. Fakat büyük prodüksiyonların bütçesi de çok oluyor. Doğru projeyi doğru finansmanla buluşturma noktası çok önemli. Kıymetli bir işi yanlış finansla yaparsanız, işin içeriğini değişebilir. Artık izleyici çok hassas ve akıllı. Başka şeylerle karşılaştırma fırsatı da var. Neyi neden yaptığınızı insanlar görüyorlar. Alice Müzikali gibi popüler bir iş de olsa, bizim için öncelik oyunun anlattığı şeyin sağlam olması. O iyiyse, oyunu istediğiniz kadar büyütüp süsleyebilirsiniz.

Tiyatro endüstrisi ne büyüklükte Türkiye’de?

Rakamsal olarak bunun çalışması Türkiye’de yapılıyor mu ondan emin değilim. Bilet satışlarında oyunların çok iyi gittiğini biliyorum. Alice Müzikali için konuşursak, daha prömiyerini yapmadığı anda 40 bin bilet satıldı. Bu müthiş. Demek ki böyle bir potansiyel var. Küçük ve orta ölçekli tiyatrolar da var. Ama tüm oyunlar böyle dolu mu? Ondan çok emin değilim.

Türkiye’deki tiyatro endüstrisi sahnelenen oyunlar ve mekanlar açısından nasıl bir yerde?

Sayısal olarak iyi yerde. Çok iyi işler de çıkıyor. Bazı şeyleri izlemekten çok keyif alıyorum. Artık çok daha fazla insan var tiyatroyla uğraşan. Sahnelerin durumu çok iyi değil fakat tiyatroya büyük katkıda bulunan kurumlar var. Zorlu PSM’nin katkısı büyük. Uniq İstanbul var. DasDas var. Fakat prova mekanı büyük bir problem. Yurtdışında tiyatroların çok uzun yıllardır yer aldığı sabit mekanları vardır. Bir de şehir dışında, modernize edilmiş, hangar gibi salonlar kullanırlar. İkisinde farklı şeyler izleyebilirsin. Burada öyle tiyatrolar yok. Keşke salonlara daha ciddi yatırım yapılabilse. Biz de düşünüyoruz bunu. Ama mekan işletmek zor bir şey. Sadece tiyatro üzerinden mekanların yaşaması mümkün olmuyor.

Sizin yaptığınız oyunların prodüksiyonu çetrefilli olduğu için Anadolu’da sahnelenmesi pek mümkün olmuyordur. Türkiye’nin geri kalanındaki tiyatro ortamı için ne düşünüyorsunuz?

Anadolu’ya gitmek yaptığın şeyle ilgili seni kendine getiriyor. Anadolu’da bambaşka bir potansiyel var. İnanılmaz bir sevgi ve bekleyiş var. Fakat büyük oyunları tam da senin söylediğin şeyler yüzünden oralara götürmek çok da mümkün olmuyor. Genelde Ankara, Eskişehir, Bursa, İzmir gibi belli başlı yerlere gidebildik. Ama açıkçası Anadolu’yu ben de çok bilmiyorum. Daha farklı bir tiyatro ekolü yıllarca gezdi oraları.

Kişisel olarak sizi en çok etkileyen oyun neydi?

New York’taki Sleep No More’u örnek verebilirim. Çok etkileyici. “Deneyim” denilen şeyi tam olarak yaşatıyor. Türkiye’de Bartu Küçükçağlayan’ın oynadığı Şeylerin Şekli’ni severim. Krek olarak yaptığımız Bayrak oyunumuzu da çok severim. Benim için en özel oyunlardan birisidir.

Seyirciyle iletişimi, mekan ve dekor kullanımı açısından Sleep No More hakikatten çok etkileyici bir deneyim sunuyor. Bu ayarda yerel bir proje yapmayı düşünüyor musunuz?

Böyle bir şeyi Berkun Oya ile hayal ettiğimiz oluyor. Onun yazması hakikatten çok güzel olur. Ama böyle projeler hazırlanırken üzerinde birkaç sene çok çalışmak lazım. O yatırım lazım. O mekan lazım. Ama bence yine de yapılabilir. Böyle şeylerin etkisinin prodüksiyon büyük tutulduğunda anlaşıldığına inanıyorum.

Bu sezon ve önümüzdeki sezon neler yapacaksınız?

Bu sezon Arzu Tramvayı devam ediyor. Dünyada Karşılamış Gibi, Alice Müzikali ve Terk başladı. Gelecek sezon için de iki büyük projemiz var. Birisi yine müzikal olacak. Berkun Oya ile bir başka oyun konuşuyoruz. Zerrin Tekindor’la da tek kişilik bir oyun yapacağız. Şubat ayında Terk’in prömiyeri yapıldı. Ona dair neler söyleyebilirsiniz? Son olarak onu sormak isterim. Öykü Karayel de Reha Özcan da benim sahnede çok beğendim oyuncular. Bu oyunu benim çok sevdiğim genç bir kadın yazar, Milay Ezengin yazdı. Bir terapi odasında geçiyor. Oyunculuk odaklı, sevdiğim bir tiyatro türünde Terk.

Author: Alper Bahçekapılı

RELATED POSTS