Kavramsal düzeyde baktığımızda teknolojiyi daha apollonik, akıl ve mantık çerçevesinde hareket eden, sınırları olan ve keskin bir yapı olarak algılarken sanat bizim için hep daha diyonizyak, akışkan, coşkulu ve duyguları temele alan bir yere oturuyor. Halbuki tıpkı apollonik düzen gibi insan eliyle inşaa edilen teknoloji de akışkan ve kaotik algıladığımız doğanın bir tekrarı değil mi?
İnsanın doğayı ne nedenle olursa olsun tekrar edip yansıtıyor olması yadsıyamayacağımız bir gerçek, bu ister duygu dışavurumu isterse gündelik hayatı kolaylaştırma gayesiyle yapılmış olsun.
Belki de yıllar boyunca sanat ve teknolojiyi amaç ve dışavurum olarak bu kadar birbirinden ayrışık görmemizin temelinde bitmeyen bir doğa olduğuna dair inanç ve korkusuzluğumuz yatıyordu. Fakat içinde bulunduğumuz dönemde insan eliyle kurulan her şeyin doğayı, doğanınsa bizi tehdit eder hale gelmesi bu iki farklı gördüğümüz evrenin sınırlarının sandığımızdan daha akışkan ve daha iç içe olabileceğini düşünmeye sevk eder nitelikte.
Digilogue bünyesinde Can Remzi Ergen’in moderatörlüğünü yaptığı “Teknoloji ile Yaratılanlar” podcast serisinde farklı disiplinlerde çalışan sanatçıların teknoloji, doğa, bilim, sanat, yaratıcılık ve üretimleri üzerine yaptıkları konuşma ve sorgulamaları dinleme fırsatı elde ediyoruz. Podcastlerde ele alınan konularda sanat ve teknoloji arasındaki bağı yeniden düşünmeye teşvik edilirken bireysel ve kolektif hayatlarımızdaki yerlerini de sorgulamaya imkan buluyoruz.
Teknolojinin doğaya öykünerek büyüyen ve gelişen yapısının zaman içinde doğayı tehdit eder hale gelmesinden yola çıkarak teknoloji ve doğa arasındaki bağı kaybetmeden, dönüştürerek nasıl iyileşebiliriz, tehditkar gördüğümüz teknolojik gelişmeleri gündelik ve üretim pratiklerimizin içine entegre ederek ekosistemi koruyacak bir akış nasıl geliştirebiliriz sorularına yanıt arayan pek çok sanatçıyı konuk eden bir seri “Teknoloji ile Yaratılanlar”. İklim krizi, pandemi, müsilaj ve pek çok türün tehlike altına girmiş olması derken geleceğe dair duyduğumuz heyecan stresle harmanlanıyor ve karışık duygular yaşıyoruz. Bir taraftan yaşadığımız teknolojik gelişmeler ve çağın sürekli değişim halinde olmasıyla algılarımız değişiyor, dönüşüyor eskiden sahip olduğumuz pek çok kavram iç içe geçiyor. Tüm bunların aynı anda yaşanıyor olması ise aslında disiplinler arası bir sınırsızlığa da yol açıyor. Kimilerine kaygı veren bu durum sanatçılar için bir kurtuluş istikameti olarak nitelendiriliyor. Sınırların kalktığı, iç içe geçmiş üretim pratikleriyle yapılan tasarımlar doğaya ve ekosisteme verilen zararı minimuma indirebilecek nitelikte. Geleceği şekillendirebilmenin ve tehdit olarak görülen konuları ortadan kaldırabilmenin mümkün olduğuna dair umutlarımızı yeşerten Pınar Yoldaş, Ece Gözen ve Can Büyükberber gibi sanatsal pratiklerini doğa teknoloji ekseninde geliştiren ve dünyanın gittiği yer konusunda kafa yoran pek çok sanatçının konuk olduğu podcast serisini buradaki linkten dinlemek mümkün.