Lars von Trier’in “Idioterne” filmi, gözlerinizi kaçırmaya zorlayan ama yine de kaçıramadığınız türden bir film. Herhangi bir kategoriye sığmayı reddeden vahşi, cüretkâr bir sinema ürünü, başka bir deyişle Lars von Trier’in toplumun hassas duyarlılıklarına cüretkâr bir darbesi. Kutuplaştırıcı, yüzleştirici ve özür dilemeyen ham bir film; kendi konfor alanlarınızı sorgulamanıza neden olan sinematik bir deney. Trier sadece sınırları zorlamakla kalmıyor, adeta onların üzerinde tepiniyor.
İlk sahneden itibaren normal kabul ettiğimiz fikirlerimize meydan okuyor, bizi zeka ve sofistike görünümünü korumanın bir değeri olup olmadığını yeniden düşünmeye itiyor. Gerçekten de saf, filtrelenmemiş aptallığı kucaklamanın baştan çıkarıcı bir yanı yok mu? Ne de olsa, filmin çok dokunaklı bir şekilde ifade ettiği gibi, “Aptal olmak bir lüks.” Filmi izlerken von Trier’in cüretkârlığına hayran olmamak elde değildi ama yine de her şeyin biraz fazla kendini beğenmişlik sınırında gezindiğini hissettiğim anlar da olmadı değil. Ama “Idioterne ”in cazibesi de bu, değil mi? Şımartmak üzere değil, meydan okumak üzere yapılmış bir film var karşımızda.
Danimarka sinemasının provokatörü Lars von Trier, bu filmi Dogme 95 hareketinin bir parçası olarak çekti – film yapımını gösterişten arındırmak için tasarlanmış manifestosunun bir ürünü… Özel efektler, yapay ışıklandırma ve yüzeysel drama yok. Sinema karşımızda çırılçıplak ama her zamanki güzelliğiyle ayakta. Sonuç olarak ortaya ham ve filtrelenmemiş, neredeyse röntgenci hissi veren bir film çıkıyor, sanki bakmamamız gereken bir şeye bakıyormuşuz gibi. Bu yaklaşım filme benzersiz, neredeyse belgesel benzeri bir nitelik kazandırıyor ve hem takdire şayan hem de yorucu. Titrek kamera çalışması, geleneksel bir anlatı yapısının olmaması – hepsi sizi diken üstünde tutmak, rahatsız etmek için tasarlanmış. Bir yandan, von Trier’in vizyonuna olan bağlılığına saygı duymadan edemiyorsunuz – ne kadar tuhaf olsa da. Öte yandan, filmin kışkırtıcılığın sınırlarında gezindiği anlar da var, sanki provoke etmek için biraz fazla çaba harcadığını hissediyoruz. Her ikisi için de belirgin bir sınırı olmayan bir love-hate ilişkisi.
Odadaki filden bahsetmek gerek – bu film herkese göre değil ve bu onu ayrıştıran bir özelliği. Yalnızca bir grup insanın. gerizekalı numarası yaptığını izlemek değil; uygarlık cilasını sıyırıp altında ne kaldığını görmekle ilgili. Ve evet, oldukça rahatsız edici. Ama mesele de bu zaten. “Idioterne” sevilmeye çalışmıyor; provoke etmeye, sizi koltuğunuzda kıvrandırmaya, karakterlere mi yoksa onlarla birlikte mi güldüğünüzü sorgulamanıza neden olmaya çalışıyor. ‘Idioterne’i izlemek bir limonu ısırmak gibi; keskin ve rahatsız edici ama ilk şokun altında kalan bir mesajı var. Trier, sosyetenin cilalı duvarları arasındaki çatlaklara merceğini tutuyor; mükemmellik arayışımızın bizi biraz aptal yapıp yapmadığını sorgulamamızı sağlıyor.
“Idioterne “i gerçekten büyüleyici kılan şey sosyolojik alt akımı. Aptal olmak bir başkaldırı, toplumsal baskılar karşısında yitirilen özgürlük duygusunu geri kazanmanın bir yolu olarak ele alınmış. Yine de, tüm bu etkileyiciliğine rağmen, “Idioterne” bazen kendi provokasyonlarına fazla kapılmış gibi hissettirebiliyor. Filmin şok değeri, inkar edilemez derecede etkili, bu su götürmez bir gerçek. Fakat zaman zaman bu şok etkisi daha derin mesajlarını gölgede bırakıyor ve tartışmak için tartışılan konulardan biri olarak kolayca gözden çıkarılabiliyor. Von Trier’in sınırları zorlama niyetini takdir etmekle birlikte, filmin kaosunda neredeyse fazla hesaplanmış hissettiği anlar var, sanki çirkin olmak için biraz fazla uğraşıyormuş gibi. Deha ile gösteriş arasında ince bir çizgi var ve “Idioterne” bu çizgide hem zarafetle hem de tökezleyerek yürüyor. Bu çekincelere rağmen, eğer onu aramaya istekliyseniz, filmin etkisi yadsınamaz; aptallık, tüm ham, rafine edilmemiş ihtişamıyla, nasıl insan olunacağını unutmuş bir dünyanın nihai lüksü. Öyleyse devam edin, dünyayı yargılamaya davet edin. Büyük olasılıkla zaten yargılanıyorsunuz.
Eğer von Trier’in cüretkâr vizyonu sizin de o çiğ, asi ruhu daha fazla arzulamanıza neden olduysa; filmden ilham alarak hazırladığımız çalma listemizde buluşalım: