The Little Prince’s Body by Soufiane Ababri

Arts & CultureMarch 14, 2020
The Little Prince’s Body by Soufiane Ababri

Erkek bedenine getirdiği vurucu bakış, çizimlerindeki gerçekçilik, politik bakış açısını sakınmadan sunması Faslı sanatçı Soufiane Ababri’ne olan ilgimizi en üst seviyeye taşıyor. Berlin’deki DITTRICH & Schlechtriem Gallery’deki ‘The Little Prince’s Body’ başlıklı sergisi ise kendimizi yeniden Soufiane’in çekim alanine bırakmamız için kusursuz bir neden… Birlikte renklere karışıyor ve eril maskülen figürler arasında günümüz kültürel yoksunluğuna biraz daha karışıyoruz.

MOVING FRONTIERS – DO AND UNDO / FAIRE ET DEFAIRE, ESPACE DOUAL’ART, DOULA, CM

Eserlerinizde oldukça gerçekçi bir dünyayı gözler önüne seriyorsunuz. Yaratım sürecinizde gözlem yapma çok mu önemlidir?

Her şey etrafımı çevreleyen şeylerin gözlemiyle başlar. Ancak bu, yaşanmış deneyimlerimin sorunsallaşması ile ilgili… Bu gözlem aşamasında bizi çevreleyen şeyi anlamaya ve analiz etmeye çalışıyorum. Her olayı anlamak için oldukça sosyolojik bir yol tercih ediyorum. Sosyal tarih ve sosyal tarihin şiddeti arasındaki ilişkiyi de inceliyorum. 

TROPICAL CONCRETE GYM PARK, GLASSBOX, PARIS, FR  

Benim için erilliğin tanımı olan sosyal görünüş oyununu kaybettiği andır.

Özellikle ‘Here is a Strange and Bitter Crop’ serginizin teması birçok açıdan etkileyiciydi. Eserlerinizde sosyal mesajları direkt vermek izleyici açısından daha mı etkili oluyor?

Sergi adını Billie Holiday’in Amerika’nın güneyinde Afro-Amerikalı insanların ağaçlara asılarak idam edilmesi hakkında yazdığı ‘Strange Fruit’ şarkısında geçen “Here is a Strange and Bitter Crop” sözünden adını aldı. Amerikalı yazar Marie Angelou’nun “Kadının Kalbi” kitabında da yer alan pasajda, bir arkadaşının idam için kullanılan ağaçların olduğu yerden geçemediğini söyler. Ben de yaptığım eserlerin sadece sert bir şekilde sosyal mesaj iletmek üzere olduğunu değil, bazı insanların peşini bunun gibi sosyal olayları bırakmadığını belirtmek üzere kullanmak istiyorum. Bu insanlar için dünyayı başka bir şekilde görmek, nötr algılamak mümkün değil. Hele sanat tarihinde bu durum daha da zor, benim de işlerim bu düşünceyle şekilleniyor.

Estetik anlamda mükemmelliğin ön planda olduğu bir dünyadayız. Sosyal medya, kozmetik ve kusursuzlukla çevrili… Siz ise özellikle ‘bed work’ çalışmalarınızda oldukça gerçekçi bir dünya sunuyorsunuz. Bunu özellikle mi tercih ediyorsunuz?

Evet, eserlerim her zaman sosyal gerçeklikle bağlantılı ama gerçek dünya ile demirlenmiş ayaklarımın da olması isteniyor. Bana öyle geliyor ki, dünya o kadar tekdüze değil… Sosyal medyanın nasıl bir araç olduğunu ya da Facebook’un ne için olduğunu düşündüğümde karşıma bambaşka örnekler çıkıyor.  Arap Baharı, şu an Lübnan’daki gelişmeler internetin dünyanın uzak bölgelerinde yaşayan marjinal topluluklar için nasıl bir iletişim balonu olduğunu ve tüm bunların doğaçlamaya dayanma ile ilgili olan estetiği beni etkiliyor.

Erkek figürlerine çizdiğiniz pembe yanaklarına dair açıklamanızı çok şiirsel buluyoruz. Bir de sizden dinlesek hala daha kırılgan ve erotik ikilemini bu yanaklar ile mi gösteriyorsunuz?

Evet, benim işlerimde eril maskülen figürler çoğunlukta. Öncelikle çok belirgin kas hatlarından ya da spor kıyafetlerle fark edilen bu erillik bulundukları pozisyon ya da etkileşim ile sarsılıyor. Bu da muhakkak yüzeysel bir okumaya sebep oluyor. Bütün bu adamların ortak noktaları pembe yanaklı olmaları. Benim için birinin önünde ya da günlük hayatta alenen kızarmak vücudun kendi kontrolünü yitirdiği an. Dolayısıyla benim için erilliğin tanımı olan sosyal görünüş oyununu kaybettiği andır.

Şu an nasıl bir çalışma üzerindesiniz?

Berlin’de sunduğum yeni projemi bitirdim. Projenin ismi “Something new under the little prince’s body”, Saint-Exupery’nin Küçük Prens romanından esinleniyor. Özellikle de Küçük Prens’in dünya gezegenine Sahra Çölü’ne geldiği kısımdan. Çıkış noktam ise nasıl Kuzey Afrika’nın bu bölgesine gelir ve orada daha önce yaşayan kimseyle karşılaşmaz. Sonra da Küçük Prens’in orada Kuzey Afrikalı bir gençle tanışma ihtimaline odaklandım ve aralarında bir aşk hikayesinin başlamasına. Benim için bu postkolonyal bir dönemde ırklar arası ilişkilerin güçlüklerine ve mahremiyet etrafında gelişen soruların kutuplaşan Batı ve Doğu ekseninde oluşabilecek gelecek bir diyaloğu sorgulamak çok önemli oldu.

Eserlerim her zaman sosyal gerçeklikle bağlantılı ama gerçek dünya ile demirlenmiş ayaklarımın da olması isteniyor. Bana öyle geliyor ki, dünya o kadar tekdüze değil…

MEMORIES OF A SOLITARY CRUISE, THE PILL, lSTANBUL, TK

Son dönemde sokağa çıktığınızda ya da ikili ilişkilerde kafanızı kurcalayan temalar neler oluyor?

Uzun süredir devam eden toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, ırkçılığı cinsiyet ile birleştiren insanlar ve dünya görüşüne getirilen şüphelere dair yapılan tartışmaların imkansızlığı…

Yaptığınız işlerin izleyicide nasıl bir etki bırakmasını istiyorsunuz?

İlerici bir okuma yapmalarını istiyorum. İlk izlenimin bir nevi ihtişam ile hafiflik olması ve daha fazla politik bir okuma gerçekleştirme fikri benim için önemli. Bize yasak olarak görünen dünyayı sorunlaştırmak, haksızlık dolu olduğunu katlanmak zorunda kaldığımızı hissettirmesi fikri de önemli.

Sizce eserleriniz politik mi yoksa sadece kişisel bir günlük mü?

Kişisellik ve politik olma arasında bir fark yok. Bu nedenle küçük bireylerin her gün gerçekleşen tarihinin tarihi gibi düşünmeli. 

Yılbaşında Türkiye’deki ilk kişisel serginizi gerçekleştirdiniz. Güreş sizin de ilhamınız olmuş. Hiç Edirne’ye gelip izlediniz mi?

Hayır, ama izlemek çok isterim.

HAUNTED LIVES, GALERIE PRAZ-DELAVALLADE, PARIS, FR 
Author: Eda Solmaz

RELATED POSTS