Avrupa dışı kültürlerin dönüştürücü etkisini, yönetmen Ferzan Özpetek’in ilk filmi Hamam’daki duyarlılık ve derinlikle inceleyen nadir film bulunuyor. Avrupa sineması kendini keşfetme yolculuklarına ilham vermek için sıklıkla İtalya’nın romantik manzaralarına yönelirken, Türk Hamamı bu merceği yenilikçi bir şekilde tersine çeviriyor. Burada, İtalyan bir kahraman Türkiye’nin sıcaklığı ve maneviyatıyla karşılaşıyor, kendini ve beklenmedik bir aidiyet duygusunu İstanbul’un canlı, kadim kalbinde buluyor. Kültürlerin bu buluşması aracılığıyla Özpetek, kültürler arası keşfin güzelliğini ve getirebileceği derin kişisel dönüşümleri ortaya koyan bir hikaye yaratıyor.
Ferzan Özpetek, Türk Hamamı’nda izleyicileri kültürlerin harmanlandığı ve kimliklerin dönüştüğü İstanbul’da sürükleyici bir yolculuğa çıkarıyor. Türkiye doğumlu yönetmenin bu ilk filmi, Roma’da yaşayan ve kariyer odaklı yaşam tarzı Marta (Francesca d’Aloja) ile evliliğini zora sokan İtalyan tasarımcı Francesco’yu (Alessandro Gassman) anlatıyor. Francesco, merhum teyzesi Anita’dan beklenmedik bir şekilde kendisine bir Türk hamamı miras kalınca, mülkü hızla satma planları yaparak İstanbul’a gider.
Francesco kendisine miras kalan hamamı satmak için İstanbul’a vardığında, teyzesinin hamamı sevgiyle restore edip işlettiğini ve bunu yapan ilk Batılı kadınlardan biri olduğunu keşfeder. Francesco, teyzesinin mektuplarını okudukça ve hamamı işleten Osman ailesinin hikâyelerini dinledikçe onun İstanbul’a olan tutkusunu anlamaya başlar. Aileyle, özellikle de Mehmet’le kurduğu bağlar, yerel gelenekleri benimsemesine ve hamamı satmak yerine restore etmeye karar vermesine yol açar. Karısı Marta boşanma planlarıyla geldiğinde, o da İstanbul’un büyüsüne kapılır ve nihayetinde kalmayı seçerek Francesco’nun hamam aracılığıyla yenilenme mirasını sürdürür.
Türk Hamamı, iki kültürü güzel bir şekilde iç içe geçirerek İstanbul’un canlı ruhunun kendini keşfetmeye nasıl ilham verebileceğine dair bir bakış sunuyor. İtalyan ve Türk geleneklerini harmanlayan Özpetek’in filmi, mirasın gücüne, insani bağlara ve İstanbul’un zamansız güzelliğine bir saygı duruşu niteliğinde.