Moda endüstrisi neredeyse her alanda büyük değişikliklere sahne olurken, çoğu markanın ve dev şirketlerin de bu yönde adım atarak özgün markalaşma sürecine girdiklerini görüyoruz. Bu değişimlerin en büyüklerinden biri de güzellik standartlarını, tekdüzeliği ve modanın dışlayıcı yönünü köreltmek üzerine yoğunlaşıyor. Kadın iç çamaşırı üreterek, “Angels” adı altında kendi yarattıkları, gerçeklik ile pek da alakası olmayan kadın imajını pazarlayarak sektörde devleşen, ama son yıllarda eleştiri oklarının en büyük hedefi olan Victoria’s Secret da bu markalardan biri. Artık kendi seslerini, kendi ihtiyaçlarını duyurmak isteyen kadınlar, Savage x Fenty gibi markaların kapsayıcı politikalarını da gördükten sonra, kendi vücut ve benliklerine yönelik bu çağ dışı tutuma tepkilerini koydular.
Victoria’s Secret‘ın yeniden markalaşma süreci de bu şekilde başlamış oldu. Senelerdir merakla beklenen, belki de yılın en büyük olaylarından olan Victoria’s Secret Fashion Show’un iptal edilmesi, bunun en büyük göstergelerindendi. Bu senenin başında markanın CEO’su Les Wexner’ın da ayrılması ile, Victoria’s Secret’ın hamleleri de peş peşe gelmeye başladı. Hamilelere özel koleksiyonlarının ilk defa satışa sunulacağını açıklayarak, VS Collective adlı yeni atılımlarını da sonrasında duyurdular. Farklı endüstrilerden body positive modeller ile çalışarak kendi tek tip vücut algılarını kırmayı hedefleyen marka, tarihlerindeki ilk trans model olan Valentina Sampaio’ya da yer vererek daha kapsayıcı bir anlayışa yöneldiklerini belli etti.
Yeni ve değiştirilmiş mağazalarının ilk örneğini de açmış bulunan marka, ilerleyecekleri noktayı da bu şekilde göstermiş oldu. Mağazadaki ürünler farklı bedenlere sahip mankenler üzerinde gösterilirken, yeni tasarımlar ise markanın daha önceki vurgusu aksine rahatlık ve özgüveni daha öne çıkaracak şekilde. Değişime son anına kadar direnmiş olan bir marka için, bu değişimler sektörün oldukça ihtiyaç duyduğu yönde atılmış adımları temsil ediyor. Bu değişimin içten bir hamle ya da sektördeki hızla büyüyen rekabete yönelik bir strateji olup olmadığı hala tartışılırken, markanın yıllardır süren toksik ve misojinist tutumunu baştan yazma çabası ise maalesef ki samimi gelmiyor.