16. yüzyıl İspanyol fethinin ardından doğal yaşam alanları bozulan, deri ve yün için ayrım farketmeksizin avlanan vicuñaların sayısı, 1960’ların sonlarına doğru 2 milyondan 10.000’e kadar düşmüştü. Peru ve Bolivya hükümetleri bu yok oluşun karşısında durmak için avcılığını ve satıcılığını yasaklayarak bir akım başlattı ve paydaşları Arjantin, Şili ve Ekvator’da buna katıldı. Yasaklar belli bir süre işe yaramış olsa da korunması ve yaşatılması için de harekete geçilmesi gerekiyordu. En büyük vicuña popülasyonuna sahip olan Peru, kaliteli yünün ekonomik bir saatlik getirip insanları soyu tükenmekte olan bu hayvanı korumaya teşvik edeceğini düşünüp canlı vicuñalardan alınan yünler için bir pazar yarattı. Değeri altından bile pahalı olan bir yünden bahsediyor olunca bu yolu denemek çok da yanlış değil. Yasa dışı avcılığı tamamen bitirememiş olsa da, yasal alıcılar ile ticareti teşvik konusunda yetersiz kaldığı da söylenemez.
Asıl büyük adımın 1984’te ünlü moda evi Loro Piana’nın vicuñaları koruması altına almasıydı. Kurulduğu günden beri, kullandığı hammaddelere ve doğal habitatlarına olan saygısıyla ilerleyen marka, bu değerli yünün uzun vadede sürekliliği ve kalitesinin devamı için değer zinciri üzerinde büyük sorumluluklar aldı. Peru hükümetiyle beraber çalışarak türün korunması için bütün imkanlarını kullandı ve tüylerinin tekrar kullanılması için de harekete geçti. Bu girişimlerinin başarısı moda evini 2008’de kendi adıyla ilk özel doğa rezervini almaya teşvik etti. Bütün bunların sonunda soyu tükenmekte olan türler listesinden çıkmakla kalmayıp geçtiğimiz 30 yıl içinde popülasyonlarını 2 katından fazlaya çıkarıp korunan bir tür haline getirdi.
Vicuña türünün devamı için atılan tüm bu adımların, ticari amaçlar uğruna yapılıyor olduğunu biliyor olsak da, dünyamız için güzel şeyler oluyor olması umut verici.