Günümüzde farklı alanlardan sanatçıların bir araya gelerek işler çıkarmaya başladığını görüyoruz. Bu disiplinler arası collaborationlar sence eserleri nasıl zenginleştiriyor?
Da Poet: Bana sorarsan tüm sanat dünyası zaten birbiriyle bağlantılıdır. Resim sinemayla, sinema müzikle, müzik dansla. Dolayısıyla farklı disiplinler, adı üstünde ‘farklı’ gibi olsalar da, birbirlerinden ilham alırlar. Bir şekilde birbirleriyle bağları organiktir. Bu bağlar da tabii ki, zenginliğe, yeni ve heyecan verici şeylere yol açıyor. Ben de bir sanatçı olarak, müziğimi farklı disiplinlerle harmanlamayı seviyorum.
Sami Sipahioğlu: Disiplinlerarası collaborationlar bence eserleri kapsama üzerinden zenginleştiriyor. Kapsamadan kastım; tek başına bir görsel sadece görme duyumuza hitap ederken, bir ses sanatçısıyla çalışıp, bir collaboration yaparken, görsele bir ses de eklediğimizde hem görme, hem duyma yetimize hitap ediyor çıkan iş. Dolayısıyla bu da işi zenginleştiriyor.
House of Superstep için collaborative bir eser çıkardınız ve oldukça gözler önünde olan, şeffaf bir yapım süreci yaşadınız. Başka bir sanatçıyla ortak çalıştığın bu sürecin senin için en etkileyici yanı neydi?
Da Poet: En etkileyici yanı; Sami’yle biz ilk defa tanıştık, daha önceden birbirimizi tanımıyorduk. Karşılıklı olarak ne yapacağımızı, finalde ne çıkacağını bilmemek aslında bu sürecin en etkileyici yanıydı. Yolda birbirimizi tanıyarak, yoldaki tanışmanın verdiği izlenimle beraber sonuca ulaştık. En etkileyici yanı buydu bence. Tabii ki her gün orada olmak. Oranın havası, başka bir sanatçının eserleriyle birlikte düşünüp, birşey yapmak da benim için çok güzel bir tecrübe oldu.
Sami Sipahioğlu: Da Poet ile çalışmak çok keyifliydi. Çok kısa bir vaktimiz vardı ve güzel bir iş çıkarmak istiyorduk ikimiz de. İlk defa tanıştık, dolayısıyla birbirimizi tanıma evremizle birlikte kreatif süreci yönetmemiz gerekiyordu. Bence bunu iyi yönettik. İlk defa bir collab yapıyorum, dolayısıyla süreç benim için çok etkileyiciydi.
Günlük hayatımızda sürekli iletişim ve etkileşim halindeyiz. Sözlü ve yazılı iletişim dışında, kalabalık içinde olmak, sessiz sakin bir sokakta yürürken hissettiğimiz duygular, vapurda gün batımını izlerken yaşadığımız bu etkileşimler sizde bir duygu birikimine yol açıyor. Bu duygu birikimini bir tartıya koyup, bir dengeye oturtup, hikayeleştiriyorum. Mesela, bu hikayeleri oluştururken eğer umutluysam, gün batımını koyuyorum çünkü gün batımını her gördüğümde heyecanlanıyorum ve umutlu hissediyorum.
Sami Sipahioğlu
Günümüzde AI ve dijital sanata artan ilgiyle dijital sanat algısı değişip, şekillenmeye başladı. Senin bu ilgin nereden geliyor?
Sami Sipahioğlu: Ben çocukluktan beri hem sanata hem de teknolojiye çok meraklıydım. Zaten öğrenmeyi çok seven biriyim. Çocukken teknoloji dergileri alıp, bu alandaki gelişmeleri takip etmeye çalışıyordum. Hep yeni bir program veya tasarım pratiği çıktığında hemen denemek isterdim. Bundan 12-13 yıl önce kameramı alıp, fotoğraflar çekip, bu fotoğraflarla dijital kolajlar yaptığım bir dönemim de oldu. Kısacası dijital sanata her zaman ilgiliydim ve bu ilgim hala devam ediyor.
Sanatçıların kendi görsel dillerini bulması ve bu konuda akıcılaşması bir süreç ve senin de çok oturmuş ve belirgin bir görsel dilin var. Bunu oturtma ve keşfetme sürecin nasıl oldu?
Sami Sipahioğlu: Sanırım bu zamana kadar çok fazla pratik yapmış olmam, hevesli olmamın katkısı büyük. Üretmeyi ve öğrenmeyi çok seviyorum. Kendi adıma, henüz oturmuş ve belirgin diye tanımlayabilir miyim bilmiyorum ama böyle demeniz beni çok mutlu etti. Sevdiğim sanatçıları takip ederek, ‘bunu nasıl yapmış olabilir?’i deneyimleyerek bazı şeyleri oturtmaya başlamış olabilirim.
Müziklerini yaptığın ‘Bir Nefes Daha’ filmi birçok ödüle layık görüldü. Uzun metraj bir film için müzik yapma sürecinden biraz bahsedebilir misin?
Da Poet: Dediğim gibi, müziğimi farklı bir disiplinle birleştirmek; bir film sahnesinin altında, bir senaryoyla beraber düşünmek çok heyecan vericiydi benim için. Sevgili Nisan Dağ’ın filmi Bir Nefes Daha ile mümkün oldu. İstanbul’un ghettolarında yaşayan gençlerin hikayesi ve gerçekçi bir hikayeydi. Dolayısıyla hikayeyi de sevdim ve oradaki gençlerin gözünden bakarak, onlar gibi düşünerek müzikler yapmaya çalıştım. Bu benim için heyecan vericiydi ve ödül alabilmek de güzel bir hediye olmuş oldu.
House of Superstep ile yaptığınız ‘Welcome to My House’ etkinliği moda, müzik ve sanatın entegrasyonun güzel örneklerinden biri oldu. Sence moda sektöründe müziğin yeri nedir?
Da Poet: Moda sektörü de müzik gibi sürekli çehre değiştiren, dönemleri olan, kendi içerisinde yaratıcı anlamda birbirinden çok farklı kutuplar barındıran bir alan. Bu açıdan müziğe çok benziyor. Ben daha çok hip-hop kültürüne yakın biriyim; direkt olarak modayla, giyimle, stille direkt alakadar olan bir kültür. Müziğin modası da, modanın müziği de bitmeyecektir diye düşünüyorum.
Türkiye’de özellikle son senelerdir rap müziğe artan bir ilgi var. Birçok yeni sanatçı bu tarzda çıkış yapıyor ve günümüzün popüler şarkılarında rap ilhamını hissedebiliyoruz. Sence rap müziğin bu çıkışının temelinde ne var?
Da Poet: Ben rapin bu kadar popüler olmadan önceki dönemindenim. Hiç kimse yokken olan halini de biliyorum, bugünkü halini de çok iyi biliyorum. Bunun temelinde aslında insanların kendini iyi ifade edebilecekleri, net bir müziğe ihtiyaçları yatıyor. Gençler için rap, en hızlı ve en kolay kendilerini ifade edebilme aracı; bir nevi bir kısayol, bir joker. Pop kültürü için ise bu gençleri kazanabilecekleri, kısayoldan ilgi çekebilecekleri bir araç. Benim içinse bir yaşam stili ve kendi sanatsal gücümün yansıması.
İşlerinde iletişim ve etkileşimin senin için bir ilham kaynağı olduğundan bahsediyorsun, bunları hikayeleştirirken nelere dikkat ediyorsun?
Sami Sipahioğlu: Günlük hayatımızda sürekli iletişim ve etkileşim halindeyiz. Sözlü ve yazılı iletişim dışında, kalabalık içinde olmak, sessiz sakin bir sokakta yürürken hissettiğimiz duygular, vapurda gün batımını izlerken yaşadığımız bu etkileşimler sizde bir duygu birikimine yol açıyor. Bu duygu birikimini bir tartıya koyup, bir dengeye oturtup, hikayeleştiriyorum. Mesela, bu hikayeleri oluştururken eğer umutluysam, gün batımını koyuyorum çünkü gün batımını her gördüğümde heyecanlanıyorum ve umutlu hissediyorum.
Su kullanmayı çok seviyorum çünkü suyun hayal dünyasını temsil etmesi fikrine tutulmuş durumdayım son zamanlarda. Eğer o su dalgalıysa kızgınlığı belirtiyor yada sakinse huzurlu dinlenmiş halimi temsil ediyormuş gibi düşünebiliriz. Bu gibi detaylara dikkat ediyorum.
‘Welcome to My House’ etkinliği sürecinin size kattığı şey ne oldu?
Da Poet: Ben sanatsal üretimde yolda olma hissini çok seviyorum. Yolda biriyle karşılaşabilirsiniz, yolda başınıza iyi ya da kötü şeyler gelebilir. Bazen hızlanırsınız, bazen çok yavaş devam edersiniz. Hatta, gideceğiniz yere bazen hiç ulaşamayabilirsiniz. Fakat o yoldan mutlaka birşey öğrenirsiniz. Ben de bu süreçte yolda olmayı sevdiğimi tekrar hatırlamış oldum.
Moda sektörü de müzik gibi sürekli çehre değiştiren, dönemleri olan, kendi içerisinde yaratıcı anlamda birbirinden çok farklı kutuplar barındıran bir alan. Bu açıdan müziğe çok benziyor. Ben daha çok hip-hop kültürüne yakın biriyim; direkt olarak modayla, giyimle, stille direkt alakadar olan bir kültür. Müziğin modası da, modanın müziği de bitmeyecektir diye düşünüyorum.
Da Poet
Dijital eserlerinden birini istediğin herhangi bir yerde, istediğin şekilde sergileme şansın olsa, bunu nerede ve nasıl yapmak isterdin?
Sami Sipahioğlu: İşlerimin sergilenmesi hala, her seferinde beni çok heyecanlandırıyor. Dolayısıyla spesifik bir yer söyleyebilir miyim bilmiyorum. Ama tabii ki eserlerimin çok fazla insana ulaşmasını çok isterim, o yüzden Times Square olabilir. Neden olmasın? Olmaz gibi bir düşüncem, umutsuzluğum da yok aslında. Dijitalleşme halinde olduğumuz bu yeni dünyada bence mümkün.
Interview by Yağmur Yıldız
Video by Numan Alkan
Creative Team Ecem Tungaz, Murat Kıvık