White Lotus zengin, beyaz ve ayrıcalıklı kesimi eleştirdiği akıllıca senaryosu ve izlenme zevkini arttıran satirik tonuyla ekranlara dönüş yaptı. Sicilya’da geçen ikinci sezonunda, yeni bir kadroyla (Tanya dışında) yine bir cinayeti konu aldı. Peki, White Lotus’u bu kadar izlenesi yapan şey ne?
En önemli etkenlerden biri aşırı ilgi çekici ve beklenmedik dönüşlerle dolu senaryosu. Güç, yolsuzluk, toxic masculinity, cinsiyet eşitsizliği gibi oldukça ağır temaları satirik bir tonda, akıllıca ele alış şekli. Beklenmedik olaylar ve yüzleşmelerle dolu dizi, her bölümde olayları biraz daha karıştırarak, izleyiciyi merakta bırakmayı başarıyor. Bu merak da izleyenleri sonsuz bir teori alışverişine itiyor ve buradan bir diyalog başlıyor.
Her sezon değişen kadrosunun ustalıkla yansıttığı derinlikli karakterler izleyici kendine bağlayan bir başka etken. Dizinin yaratıcısı ve senaristi Mike White’ın karakterler arasında yakaladığı dinamikle ve gerçekçi diyaloglarıyla izleyiciye geçiyor ve karakterlerle daha yakın bir bağ kurulmasını sağlıyor. Sezon başında mükemmel hayatlarından kaçmak için mükemmel bir tatile çıkan karakterlerin her sahnesinde hayatlarının aslında pek de mükemmel olmadığını görüyor ve git gide çöküşlerine şahit oluyoruz. Bu sezonun ana temalarından biri olan toxic masculinity her karakterde kendini farklı şekilde gösteriyor. Örneğin Cameron kompleksli bir alfa erkekle bunu yansıtırken, Ethan’ın toksikliği daha az göze çarpıyor ve kendini zamanla belli ediyor. Albie, babası ve dedesinin işlendiği olaylarda ise bu toksik eril enerjinin jenerasyonlar arasında kendini nasıl gösterdiğini görüyoruz. Dede Bert bulunduğu jenerasyon gereği toksikliğini kapalı kapılar ardından yaşıyor ve görüşlerinin nesinin yanlış olduğunu görmemekte ısrarcı davranıyor, hatta oğlu tarafından evliliklerinin ne kadar sağlıksız ve mutsuz olduğu eleştirildiğinde bunu tamamen görmezden gelerek evliliğini savunuyor. Oğlu Dominic ise aldatma hikayelerinde duymaya oldukça alışık olduğumuz bir tiplemeyle toksikliğini belli ediyor. Karısını sayısız defa aldatmış ve aldatmaya devam eden, sadakatten oldukça uzak, sadakatsizliğinin sonunda eşini kaybetmekten mutsuz fakat akıllanmamış bir erkek tipi. Albie ise dahil olduğu ‘woke’ jenerasyonun ve ailesindeki kötü erkek örneklerinin etkisiyle feminizm ve kadınlar üstüne oldukça kafa mesaisi harcamış. Fakat burada da toksik erillik kendini farklı şekilde göstermiş; Albie kadınları çok iyi anladığını ve çok empati sahibi olduğunu düşündüğü için kadınların ilgisini kendine hak görür. Ama genel olarak bu üç jenerasyonun da ‘kadın’ı görüş şekli baştan yanlış olduğu için, birbirlerinden çok da farklı değiller.
Senaryosuyla ve oyunculuklarıyla olduğu kadar set tasarımı ve kostümlerle de izleyiş tecrübesini hayli zevkli hale getiriyor. Sicilya’nın nefes kesen manzarasına karşı yaşanan olaylar silsilesi, konumun güzelliğine zıt bir çirkinlikte yaşanırken, bu tezatlık izleyen tarafından göze çarpıyor. Görsel olarak şahane ve ultra lüks bir tatil beldesinde yaşanan çirkin olaylar…