Zamanın yavaşladığı ve hatta durduğu bir yer. Amsterdamlı fotoğrafçı Caspar Claasen, Musea serisiyle sanat üzerine düşünen (veya düşünmeyen) yalnız müze ziyaretçilerini
ve farklı ıssızlık anlarını bizi güldüren bir mizah anlayışıyla anlatıyor.
Fotoğraf dilinizi nasıl oluşturuyorsunuz?
Bu seri tüm fotoğraflarımdaki aynı yaklaşım ve metodu izliyor. Çoğunlukla bireylerin ve denk geldiğim durumların grafik ve temiz kompozisyonları tercih ediyorum. Bir sebepten bu benim ilgimi çekiyor. Bir süre sonra benim görsel dilim haline geldi ve bu unsurları daha fazla aramaya başladım.
İşlerinizin hedeflediği his nedir?
Bu serimde sergilerin ve müze gezme deneyiminin bir parçası olarak gördüğüm ziyaretçileri ele aldım. Burada değillermiş gibi davranamayız. Doğal olarak, sergiyle ve eserlerle bir bağ kurup etkileşimde bulunuyorlar. Bazen bu durum birkaç adım geriye gidip bakmadıkça fark etmeyebileceğiniz yeni hikayelere de gebe olabiliyor.
Musea serisinde favori bir parçanız var mı?
Birkaç tane var. Ama Marx Ernst’in Meryem’i İsa’yı azarlarken tasvir ettiği tabloya bakan ailenin yeri benim için çok ayrı.
Müzedeki yabancılar üzerine düşünüp onları fotoğraflarken yakalandığınız ya da beklenmedik bir tepkiyle karşılaştığınız oldu mu?
Hayır. Artık herkes müzede fotoğraf çektiği için çoğu beni fark etmedi bile. Yani kimse sanat eserleriyle aynı karede olduğundan haberdar değildi.
Musea serinizde yer alan insanlardan biri olsaydınız fotoğrafınız nasıl görünürdü?
Nasıl bilebilirim? Birçok faktör söz konusu.
Musea serisinde bir mizah anlayışı da görüyoruz. Aynı şeyi karakteriniz için de söyleyebilir miyiz?