Ozan bir gün bana uzun zamandır yapmak istediği filmden bahsetti. Senaryodan ve karakterlerden konuştuk ve bunun bir parçası olmak istedim. Anlattıkları beni çok içine çekti, çok sevdim fakat en önemlisi bana bunu anlatırken onun gözünde gördüğüm şeydi. Ozan’la bir filme, bir projeye başlıyor gibi değil de hayallerine ortak oluyor gibi başladım. Bir anda o hayal bizim hayalimiz oldu ve beraber bunun peşinden gittik. – Dilan Deniz
Bilinmeyene yöneliktir merak belki de bilinmek istemeyene. Öğrenme isteği olarak geçiyor çoğu yerde fakat tanımlamak zor gibi geliyor bana ya da tanımlanamaz gibi. Merak primitif bir duygu, merak ettiğin zaman hissedersin onu, bilirsin oradadır. Başka duygulara başvuramazsın anlatmak için. Su götürmez tek gerçek her şeyin merakla başladığını ve başımıza gelen iyi ya da kötü her şeyin kaynağı olduğu… – Dilan Deniz
Modern zamanlarda aşk içi yavaş yavaş boşalan bir duygu gibi. Sit alanlarını, tarihi eserleri, sahilleri korumak ister gibi korumak istiyorum bu duyguyu ve karşı çıkmak yerine ev yapmak isteyenlere. – Dilan Deniz
Bilinmeyene yöneliktir merak; belki de bilinmek istemeyene. – Dilan Deniz
Kurulan hayal gerçekleşse de gerçekleşmese de bir süreliğine mutluluk veriyor. Sanırım beyin hayal kurarken o anı gerçekten yaşadığını düşünüyor en güzel tarafı da yan etkisi yok. Nefes alır gibi hayal kursak hep o hayallerin peşinden giderken. En azından denedik deriz. – Dilan Deniz
Geçenlerde şöyle bir şey okudum: anı yakalamaya çalıştığımızda aslında anın içerisindeki ana geçeriz. Dikkatli bir biçimde anı düşünmeyle yakalamaya çalıştığımızda anın içindeki anın aslında iç içe gittiğini ve bunun devamlı olduğunu fark ederiz. Yaşadığım kafa karışıklığını ancak aynı denklikte karmakarışık bir cümleyle anlatabilirdim. – Dilan Deniz
İlişki statik bir şey değil, bizim beklentilerimizden ibaret degil. Hepimiz an be an değişiyoruz, mesele birlikte değişmeye var mısın? – Ozan Açıktan
Duygu: Bir yönetmen için casting süreci nasıl işler, sizi aynı masaya oturtan ne oldu?
Ozan: Tamamen bir sezgi meselesi. Benim için hep çok hızlı verdiğim bir karar. Uzun süren oyuncu görüşmeleri araştırmaları tamamen o sezgisel filtreden geçen kimseyi bulamadığımızda oluyor. Bir ilk bakışta aşk meselesi yani. Lakin beklentilerim ya da kafamdaki resme uygunluk falan gibi bir filtre değil bu. Benim kafamdakine tamı tamına varmak gibi bir hayal baştan yanlış bir yol haritası. Kağıt üzerinde yazan o karakter gerçekte yok, senaryonun uydurduğu biri sadece; ama ilişkileri gerçek. O nedenle benim de oyuncu ile kurduğum ilişkinin gerçek olması gerekiyor. Birlikte bir yola çıkacağım güveneceğim ve vakit geçirmekten mutlu olacağım insanları kameramın önünde görmeyi istiyorum önce. Sonra onlardan bana güvenmelerini istiyorum. Ardından da ortak bir dil bulmaya çalışıyoruz. Herkesle farklı bir dil oluyor bu ve yönetmenliğin en sevdiğim taraflarından biri bu. Birlikte ikimizin de okuduğu ve kafasında canlandırdığı birine hayat veriyoruz. Ortak bir hayalin vücuda gelmesi bir oyuncunun bir karakterin içindeki performansı.
Duygu: “Biriyle bir yola çıktığında nereye varacağına tek başına karar veremezsin” diyor Leyla. Yönetmen-oyuncu ilişkisi de böyle. Sizin için süreç nasıl ilerledi?
Dilan: Ozan bir gün bana uzun zamandır yapmak istediği filmden bahsetti. Senaryodan ve karakterlerden konuştuk ve bunun bir parçası olmak istedim. Anlattıkları beni çok içine çekti, çok sevdim fakat en önemlisi bana bunu anlatırken onun gözünde gördüğüm şeydi. Ozan’la bir filme, bir projeye başlıyor gibi değil de hayallerine ortak oluyor gibi başladım. Bir anda o hayal bizim hayalimiz oldu ve beraber bunun peşinden gittik. İki senelik bir reklam kampanyası tecrübemiz oldu fakat uzun metrajda beraber olmayı da çok istiyordum. Ondan öğrenecek çok şey olduğunu ve bunu deneyimlemenin bana çok şey katacağının farkındaydım. Her anlamda güzel bir yolculuk oldu.
Ozan: İşte casting de ve bence her alanda izlemek istediğim esaslardan biri bu. İlişki statik bir şey değil, bizim beklentilerimizden ibaret degil. Hepimiz an be an değişiyoruz, mesele birlikte değişmeye var mısın? Onu kabul etmekte. O nedenle başta sahip olduğun ideal ilişki, ideal varılacak nokta falan buhar olacak bir şekilde bunu bilerek kendini ne kadar bırakıyorsun, ne kadar varediyorsun soru sürekli olarak bu?
Duygu: “Yarına Tek Bilet” kendin için yaptığın bir film mi?
Ozan: Ben yönetmen olarak izlemek istediği filmleri yapan bir seyirci olmayı seçiyorum elimden geldiğince.
Duygu: Filmdeki karakterler uzun bir süre başkaları üzerinden yaşıyorlar hayatlarını. Bu hiç görmediğimiz karakterler onlara dair çok şey söylüyor. Sen kafanda Leyla’nın geçmişini ne derece tamamladın? Onun hikayesinin eksiklerini kurguladın mı?
Dilan: Leyla 6 senelik bir ilişki neticesinde bu yolculuğa çıkmış. Çok inişleri çıkışları olan, çok aşık ama aynı zamanda çok mutsuz olduğu dönemler geçirmiş. Travmatik şeyler yaşamış ve aslında bu yolculuğu Leyla’nın geçmişi kapatma yolcuğu diye görüyorum. Belki de yaşaması gereken o içsel yolculuğu somut bir şeye dönüştürmek için binmiştir trene. Aslında bu yolculuk bitmeden bütün o geçmişiyle ve ilişkisiyle yüzleşmiş ve çözümlemiş oluyor. Hikayesinin eksiklerini kurgulamadım aslında onun hikayesinin eksiklerini bu yolculuk tamamlıyor ve bunu filmde izleyeceğiz.
Duygu: Senaryoyu okuduğunda ilk izlenimin neydi?
Dilan: Üzerine çalışılmış, emek verilmiş, detay detay düşünülmüş bir senaryo. Çok uzun yıllardır bunun üzerine çalıştığını da biliyordum ve karşılığını gördüm, sağlam diyalogları olan, altyapısı olan bir hikâye. Tamamen diyaloglara ve senaryoya dayalı, oyuncuya alan veren bir proje. Beni çok heyecanlandırdı. Kendimi zaten ona teslim ettim. Çok keyifli bir süreçti ve çok öğreticiydi.
Duygu: Merak duygusunu nasıl tanımlarsın?
Dilan: Bilinmeyene yöneliktir merak; belki de bilinmek istemeyene. Öğrenme isteği olarak geçiyor çoğu yerde fakat tanımlamak zor gibi geliyor bana ya da tanımlanamaz gibi.
Merak primitif bir duygu, merak ettiğin zaman hissedersin onu, bilirsin oradadır. Başka duygulara başvuramazsın anlatmak için. Su götürmez tek gerçek her şeyin merakla başladığı ve başımıza gelen iyi ya da kötü her şeyin kaynağı olduğu…
Merak kediyi öldürür efendim ama aynı zamanda yaşatır da.
Ozan: Merak birkaç yerden besleniyor sanki. Benim durumumda “ancak sevgiyle” ateşlenen bir şey ve bence hayatla kurduğumuz ilişkide yönetebileceğimiz bir şey. İki yegane eylemi barındırıyor içerisinde; dikkat ve niyet. Yönetebileceğimiz iki yetimiz var bence hayatı idame ettirirken, bu iki özelliğimiz de merak ekseninde kesişiyor. Karşımızdakini merak etmekten güzel bir şey yok.
Duygu: “Hayatta bir şeyi o kadar da çok istemek iyi değil. Hayatı ondan ibaret sanıyorsun. Elinde çekiç olan biri her şeyi çivi olarak görür” diyor Leyla; sinema da böyle bir alan mı? Bir filmi çok istemek, bir karakteri çok istemek sizi ne kadar yıpratır?
Dilan: Bu soruyu sinema özelinde cevaplayamam ya da bir filmi istemek, bir karakteri istemek gibi değil çünkü o biraz daha doğal gelişen bir süreç oluyor. Hayatta bir şeyi çok istemeyi hırs olarak tanımlarsak zararlı görüyorum. Ama bir hayal kurmak o iş için mücadele etmek olarak görürsek de motivasyon sağlayan bir faktör. Bu duyguyu pozitif anlamda kullanırsam yıpratmaz ve işe de bana da fayda sağlar. Sinema filmi diye yola çıktık ve Netflix’in ilk uzun metrajlı Türk filmi oldu. Demek ki o kadar iyi enerji yolladım ki böyle bir işi çağırdım gibi düşünüyorum.
Ortak bir hayalin vücuda gelmesi bir oyuncunun bir karakterin içindeki performansı. – Ozan Açıktan
Ozan: Burada iki tane mesele var. Bir şeyi sizi tanımlayacak tek şey olacak kadar sevmek ve hayatla bağınızı neredeyse teke indirmek. Ruhsal anlamda olabilecek en fakir yaşamlardan birini seçmek yani. Diğeri de hayatı ve kendini anlamlandırmaya çalışırken, zihinsel araç – gereç kutunu çok ilkel bırakmak ki bu da yine hayatla kurduğumuz bağları bu kez nitelik olarak zayıflatmak oluyor. Hayatın birçok dalga boyunda yaptığı yayını algılayacak kadar geniş bir algı dağarcığı geliştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle sadece çekiç değil de sürekli kalabalıklaşan bir alet edevat çantasının peşinde merakla öğrenmeye çalışıyorum. İlgimi ne çekiyorsa. Bu nedenle hayatta sadece yaptığım bir filmle ya da bir şeyle kendimi tanımlamaktan kaçıyorum.
Duygu: Bir yönetmen- oyuncu ilişkisinde neyi esas alırsınız?
Dilan: Karşılıklı güven. O güveni sağlayıp, iki kişinin birbirine teslim olması olarak görüyorum. Biz birbirimize güvendik ortaya güzel bir şey çıktı.
Ozan: Her film ve her senaryo için değişebilecek bir şey bu. En temelde güven gibi bir erdemi esas alırım. Ama ortada o yoksa onu kazanmaya çalışmak da bir ilişki biçimidir ve hikayeye giden her yol mübahtır bir bakıma.
Duygu: Sizin için sinema dünyasını büyülü kılan unsur?
Dilan: Sinemada da dizide de tiyatroda da oyuncu olarak bir karaktere hayat veriyorsunuz. Bu başlı başına büyülü bir şey. Sinemada başı ve sonu belli bunu bilerek bu işe giriyorsunuz, hazırlık süreciniz daha fazla oluyor, daha konsantre olabiliyorsunuz. Böyle bir ortamda çalışıp üretmek çok daha verimli kılıyor çıkaracağınız karakteri. 90 dakikalık bir süreç içerisinde bir hikayeyi verip bir karakterle empati kurdurtma duygusu çok keyif verici.
Ozan: Koltuğumuzdan kalkmadan bizi bir hatıra sahibi yapması.
Duygu: Yarına Tek Bilet filmini nasıl hatırlayacaksınız?
Dilan: İlk uzun metraj filmim olduğu için okula başlama duygusu gibi. İlkokula başladığımdaki hissi bir daha hissedemedim o, o ana özeldi. Böyle hatırlayacağım filmi. Çok özeldi.
Ozan: Aşkın olasılığına yazdığım ilk methiye.