Trakya’nın küçük bir köyünde dünyaya geldiğini anlatan Sezer’in çocukluğu ağaçlar üzerinde hayaller kurup, şarkılar söyleyerek, toprakla, kağıt kalem ve boyalarla geçmiş. Kendini bildi bileli yaşamı, çalışmayı, üretmeyi, okumayı, yazmayı, dans etmeyi sevdiğini anlatsa da asıl olarak resme ilgisi ablasının yeteneği ve çizimleri ile başlamış; fotoğraf ise İstanbul’a geldikten sonra, lisedeki fotoğraf dersleriyle…
Sezer, ilhamdan çok insanların dış dünyanın imgelerinden koptuklarında kaynaktan gelen iç dünyalarının resimlerini, sözlerini, bulabileceklerine inanıyor. Yaşama bütünüyle dahil olma dürtüsü ve her gün yeni bir fikir, resim yaratabilecek olma inancı ise onu üretmek için tetikleyen esas güç.
“Yaşam ve ölüm üzerine çok düşünüyorum son zamanlarda, yeni ürettiğim resimlerde bunun üzerine. Dünyanın tüm düzeni bizi acımasızca şekillendirirken ve bize dayatılan güçlüklerle nasıl yön bulup varlığımızı sürdüreceğimiz, üretmekten ve yaratmaktan vazgeçmeden nasıl yaşayacağız meseleleri var aklımda.”
Bizi çocukluğuna götür…
Hayal mi gerçek mi?
Moda senin için ne ifade ediyor?
İstanbul’u hiç görmemiş birine şehri nasıl anlatırsın?
En büyük hayalin?