Çok küçük yaşlarda NBA maçlarını izler, sonra en yakın okulun sahasına gider onları taklit ederdim. Sokakta, ee,er yerde basketbol oynardım. Babam bu ilgimi görünce beni profesyonel bir takımın alt yapı seçmelerine götürdü. Seçmeleri kazandım ve 11 yaşında küçük takımla basketbol kariyerime başladım. O salona ilk çıktığım günkü hissimi unutamıyorum. İnanılmaz büyülenmiştim. O dönemler hayattaki en büyük tutkumdu. Sürekli profesyonel olma hayali kurardım. Bütün hayatımı bu hayal etrafına kurmuştum. Michael Jordan’lı Chicago Bulls takımının hayranıydım. Maçı yayınlanıyorsa gece kalkar izlerdim. Çocukluğum, gençliğim hep basketbol camiası içinde geçti. Profesyonellik seviyesinde 1 yıl oynadıktan sonra bir karar verdim ve benim için spor olarak kalmasının daha doğru olacağını düşündüm. Fakat üniversite bitene kadar okul takımında yer aldım. Ve okul bittikten sonra artık düzenli bir takımda oynamayı bıraktım.
Basketbola olan sevgim hala devam ediyor. Haftada birkaç kez tek başıma oynuyorum. Bazen de arkadaşlarımla denk geldiğimizde maç yapıyoruz. Her zaman hayatımda yeri olacak. Salonda vakit geçirirken sadece oyuna odaklanıyorum. Meditatif bir hali var benim için. Takım sporu uzun süre yapan biri için disiplin ve paylaşmayı öğrenmiş olmak hayatın her yerinde insana mutluluk getiriyor. Sonrasında yaptığın meslekte o kültürün katkılarını hep hissediyorsun. Oyunculukta da tam olarak bunu yaşadığımı söyleyebilirim. Ayrıca iyi bir izleyiciyim. EuroLeague ve NBA’in de sıkı takipçisiyim. İzlemek de çok keyifli benim için.
Spor yapma oranlarının ciddi şekilde azaldığı bir dönemdeyiz. Çık Oyna kampanyasında insanları spor yapmaya teşvik etmek istedik. Hem fiziksel hem de mental olarak hep pozitif yansımaları oldu benim hayatımda sporun. Küçük yaştan itibaren böyle bir alışkanlık edinmiş olmamdan dolayı mutluyum.
Hayat siz planlar yaparken sizin için başka planlar yapıyor. O dönemlerde hiç böyle bir fikrim olmamasına rağmen bu mesleği karşıma çıkardı. Bu işin tadını alınca vazgeçememe durumunu yaşadım. Yani bu işe karşı bir yönelme ya da yönlendirilme içinde değildim. Tamamen karşıma çıkan bir şans oldu. Aslında kamera arkası eğitimi almıştım fakat kendimi birdenbire kamera önünde buldum ve üzerine çalışıp denemek istedim. Oyunculuk yeteneğim olduğunu öğrenmiş oldum. Sonrasında devamı geldi… Günün sonunda sevdiğim işi yapabildiğim için şükrediyorum.
”Canlandıracağımız karakterin psikoloğu oluyoruz aslında. Ben tüm bu süreçte sürekli karakteri düşünür hayal ederim. Geçmişini bu gününü, travmalarını…”
Kendi beğenilerime uygun bir işin içinde olabilmek oldukça sabırlı olmamı gerektiren bir durum. Mesleğe başladığım günden beri tüm seçimlerimi bu yönde yapmaya çalıştım. Bu yüzden bazı dönemler uzun süreli aralıklar verdiğim oldu. Tabi bir taraftan da bu meslekte öngörülen durumların yolda değiştiğini, zaman zaman beraberinde hayal kırıklığı yaşattığını da biliyorum. Tüm bu öngörülemez durumun içinde bu tavrı koruyabilmek, kendi beğenilerini işin içine yerleştirebilmek bazen oldukça güç. Ama ben mecbur kalmadığım sürece bu fikirden vazgeçmeyi düşünmüyorum.
Karaktere hazırlanmak beni çok heyecanlandırıyor. Yaptığım çalışma biraz bulmaca çözmek gibi. Senaryoyu didik didik edip, karakteri farklı bakış açılarından analiz etmeye çalışıyorum. Canlandıracağımız karakterin psikoloğu oluyoruz aslında. Ben tüm bu süreçte sürekli karakteri düşünür hayal ederim. Geçmişini bu gününü, travmalarını… Karakterin motivasyonunu çıkardıktan sonra kafam rahatlar ve sette rötuşlarını yaparım. Bu işlerin hepsini set başlayana kadar bitirmek isterim.
Kesinlikle öyle olduğunu düşünüyorum. Televizyon izleyicisinin alıştığı ritmin dışına çıkıp daha özenli ve sıkı hikayeler anlatılabilen işler yapılmaya başladı. İş kalitesinde fark oluştu. Uzun senaryolarla kısa zamanda yetiştirilmeye çalıştığımız TV işlerinden sonra çalışan her departmandaki insanlar için çok iyi bir alternatif de oldu.
Alternatifli bir ekran sistemi seyirci için de büyük bir lüks oldu. Bu yeni mecralardaki seçkilerin kalitesine bağlı olarak değişiyor tabii. İçeriği iyi olanları ben de izliyorum ve çok iyi seçkilerle karşılaşıyorum.
Önce çok iyi bir hikayeniz ve senaryonuz olmalı. Süresi 45-50 dakika civarında tutulmalı. Bu uzun senaryolarda bu kaliteyi sağlayabilmek oldukça zor olmasına rağmen çok güzel şeyler okuyoruz zaman zaman. Dünyayı kurabileceğine inandığım, mümkünse ekiple ve oyuncuyla iletişimi iyi olan bir yönetmen olmalı. Ayrıca ben işlerin proje tasarımını da çok önemsiyorum. Çok iyi proje tasarımı yapılmış işler de izliyoruz. Bence bizim sektörde işlere bu konuyla ilgili daha fazla özen gösterilmeli diye düşünüyorum.
İlk kez ülkede böyle cesur bir işin yapılıyor olması heyecan verici. Seyirciye çok iyi görsellikte bir iş izleteceğimizi tahmin ediyorum. Henüz ben de birkaç sahne haricinde bir şey izlemedim. Fakat şunu söyleyeyim görsel anlamda seyirci tatmin olacaktır. Güzel bir senaryomuz, iyi bir yönetmenimiz, iyi bir oyuncu topluluğu ve iyi yazılmış karakterler var. Bu parçalar birleştiğinde ortaya güzel bir iş çıkacağını düşünüyorum.
Daha önce 2-3 tane vampir filmi dışında vampir işi izlememiştim. Yönetmenimizle iş başlamadan önce toplantılar yaptık ve kendisi beni hem karakter hem hikaye hem de kuracağı dünya konusunda ikna etti ve bu süre zarfında oldukça fazla fantastik iş izleme fırsatım oldu. Yaşamayanlar sayesinde fantastik film tarzıyla ilgili oldukça fazla bilgi edindim. Bir oyuncu olarak kariyerimde bu tarzda bir işin olması fikri de beni heyecanlandırdı.
Cannes’da bir ödül hiç fena olmazdı! (Gülüyor)
Seyahat etmeyi çok seviyorum. Her fırsat bulduğumda boşlukları değerlendirip bir yerlere kaçmaya çalışıyorum. Oldukça fazla şehir gördüm ama mimari ve sanat açısından Roma, yaşam biçimi ve insanların birbirlerinin özgürlüğüne gösterdiği saygı ve medeni halleri açısından Berlin’den etkilenmiştim.
Levrek Teppanyaki ve buharda pirinç.
Trip Advisor.
Fight Club.
Godfather.
TIDAL
Hangi şarkı bilemedim ama bir Miles Davis albümü hiç durmadan çalabilir.
Kahvaltı sonrası kahve ve müzik.