“Alışmak” kavramı, çoğu zaman duygusal bir mesafe getirir; aşinalık ile huzursuzluk arasında bir boşluk yaratır. 窗子外 Outside the Window, Inside the Tank 鱼缸里’de Yuhan Cheng bizi bu geçiş hâliyle yüz yüze getiriyor. Ev ile yaşamak zorunda kaldığımız yer arasındaki sınır sertleştikçe, kendi yansımamız da sertleşiyor. Cheng, bakışımızı dış dünyadan bulandıran yalnızlığı, mahremiyet aracılığıyla belgeliyor. Bu görsel günlükte, balık tankı yalnızca bir kap değil; kendimize kurduğumuz kırılgan mikrokozmosların metaforuna dönüşüyor.
Chengdu’dan New York’a sinema eğitimi almak için taşındıktan sonra, Cheng içe dönmeye başlıyor. Göçün ve yabancılaşmanın yalnızlıklarını, kendi bedeninin merceğinden karşılıyor. Bir keresinde, aidiyet fikrini sık sık düşündüğünü söylemişti; ister bir yere, ister seçilmiş bir aileye, ister sadece kendine… 窗子外 Outside the Window, Inside the Tank 鱼缸里 de aynı fikirler etrafında dolaşan bir meditasyon niteliğinde.
New York’taki yeni hayatının birinci ayında, Cheng terk edilmiş bir balık tankıyla karşılaşıyor; bu, çalışmalarında dönüm noktası olacak bir simgeye dönüşüyor. Önemsiz, gelip geçici olabilecek bu karşılaşma, çocukluk anılarının yumuşak kenarlarını yetişkinliğin keskin yalnızlığıyla birbirine bağlayan kıvılcımı yakıyor. Bir tank, sonuçta, kendi içinde kapalı bir evren. Tıpkı hayatlarımız gibi, kontrol altında ve sınırları çizilmiş. Sanki şu soruyu soruyor: Hepimiz kendi küçük balık tanklarımızı kurmuyor muyuz? Hangi duyguların görünür olacağına, hangilerinin dibe çökeceğine biz karar vermiyor muyuz?
Seri, sık sık sessiz bir kırılganlık anında yakalanmış bireyleri gösteriyor; duygusal bir çöküşün ince nüanslarını belgeliyor. Gözyaşının eşiğinde duran, farkındalık ile kabulleniş arasında süzülen figürler… Kısa filmleri de aynı ruhu taşıyor: hayat izleriyle dağılmış, boş odalar; queer dostların ve seçilmiş ailenin gelip geçtiği, aşk, yas ve aradaki bilinmeyenler hakkında usulca konuştuğu mekânlar… Bu görsel yumuşaklık, duygulara dokunulabilir bir doku kazandırıyor. Cheng, bu akışkan yapının Chengdu ile New York arasında gidip gelen deneyimlerinin bir yansıması olduğunu söylüyor; nerede olursa olsun, benzer hisler peşini bırakmıyor.
New York’taki ilk haftasında, Cheng bir sınıf ödevi için ilk çıplak otoportresini çekiyor. Siyah-beyaz fotoğraf banyo etmeyi yeni öğrenmiş biri olarak, yatak odasıyla aynı alanı paylaşan derme çatma karanlık odada deney yapmanın mahremiyetinde kendini güvende hissediyor. Bu sırada Yuhan, insanların genelde saklamayı tercih ettiği şeyleri belgelemeye başlıyor; düşünmeden birikmiş dişlenmiş tırnak etleri, morluklar, sıyrıklar… Fiziksel negatifleri çoğu zaman kendine saklaması, bir tür aidiyet ve kalıcılık arzusundan geliyor; “görülen bir tarihin parçalarına bencilce tutunma” yolu olarak.
Cheng’in bu temaları keşfi, 70 fotoğraf, üç kısa belgesel ve bir enstalasyon aracılığıyla sunuluyor. Chengdu’daki hayatın anlık karelerinden, New York’un kopuk dinginliğine kadar uzanan 窗子外 Outside the Window, Inside the Tank 鱼缸里, mekânın belgesinden çok, benlik ile yüzleşmeye dönüşüyor. Aşinalık ile yabancılaşma arasında, Cheng bize mahremiyet, yalnızlık ve inşa ettiğimiz baloncuklara ait olmanın ne anlama geldiğine dair görsel bir deneme sunuyor.