Yuşa Yalçıntaş ile Felsefe, Sanat ve Alegori

Arts & CultureApril 8, 2022
Yuşa Yalçıntaş ile Felsefe, Sanat ve Alegori

ArtWeeks’te tanışma şansına eriştiğimiz, eserlerini birer oyun ve ritüel olarak özetleyen Yuşa Yalçıntaş ile kendi sınırlarının dışına çıktığı en son eserleri üzerine sohbet ettik. 

Önceki işlerinize baktığımızda çok daha siyah beyaz, tamamen karakalem çalıştığınız ve belirli sınırlar içerisinde kaldığınızı görüyoruz. Bu işleriniz ise çok bu çerçevede sayılmaz. Daha renkli, daha boyutlu ürettiğiniz ve kelimeleri kullandığınız işler var karşımızda. Belirli dokuları, paspartuyu kullanımınız ve 90’lar çocukluğuna odaklanmanızın özel bir sebebi var mı?

Benim bundan önceki işlerim aslında bu işlerimden daha farklı.  Ben 11 yıldan beri çizim kuralları üretip onlara yönelik çizim yapıyordum. Bir süre sonra bu kuralların çok katılaştığını fark ettim o yüzden hep kullandığım kurşun kalem ve kuru boyanın dışına çıkıp daha az kontrol edebileceğim bir malzeme olan toz pasteli denemeye başladım. 

Bu resimlerin hepsi birbirinden bağımsız ancak aynı döneme ait resimler. Ben ilkokulu 90’ı yıllarda tamamen yatılı okudum. Okumaya ilk başladığımı kitaplardan aldığım ilhamlar aslında. Bu kitaplardaki anlatım estetiğinden yola çıktım. Aslında anlatmaya çalıştığım şey ‘Nihilizm’i çocuklara nasıl anlatırım’ fikriydi. 

Paspartu tercihimin sebebi ise o döneme ait  tüm kurallarımı yıkıp, kağıdın da dışına çıkıp farklı malzemeler kullanmaktı. Alıştığım güven alanının dışında daha deneysel bir alanda çalışmak istedim. Bu paspartular Finlandiya’da baskı okuduğum sırada ürettiğim paspartular. 

Daha deneysel, daha alegorik unsurlarla da bir noktada Doğu kültürüne atıfta bulunduğunuz; hala bazı kurallardan kaçmadığınız ve felsefeyi de eserlerinizin içine kattığınızı görüyorum. Bu unsurlar çok net şekilde görülebilir durumda. Altında yatan bir rasyoneli var mı?

Doğu toplumlarında dolaylı anlatım dili vardır. Bir şeyleri doğrudan söylemek yerine çevresinden dolanarak anlatmayı tercih ederiz ve karşı tarafın bunu anlamasını bekleriz.  Burda da aslında Batı’da olmayan bir konuşulmayan bir dil çıkıyor ortaya. Bu biraz sanatsal üretim pratiğine de yakın geliyor bana. İletişim problemi ortaya çıkardığı gibi empatiyi de artıran bir pratik aslında. Karşı taraf sizi konuşmadan anlayabilir, anlayamayabilir de.

Burdaki çıkış noktam buydu. Konuşulmayan durumlarda metafiziğin devreye girdiği anlardan yola çıkıp ürettim. Türk kilimlerinde kullanılan bir motif dili var. Kuşaktan kuşağa geçerken herkes üzerine bir şey ekliyor. Onunla da bağlantılı aslında paspartuda kullandığım geometrik motifler. 

Burada aklıma şu soru geliyor; her ne kadar sınırlarınızın ve kurallarınızın dışına çıkmış olsanız da hala belirli bir çerçeve içinde ve belirli sınırlar, ölçüler ve renklerle sınırlı kaldığınızı görüyorum. Aslında hala kurallarınız var diyebilir miyiz?

Evet aslında. Eski kurallarım yok ama hala farklı çeşit kurallar çerçevesinde ilerliyorum. Eskiden beri hep üzerine düşündüğüm bir konu resmin içi ve resmin dışı konusuydu. Paspartu da zaten resmin çerçevesidir. Burda yapmaya çalıştığım şey aslında resmin dışı olan paspartuyu resmin içine katmaktı. 

Dikkatimi çeken bir konu daha var. Künyeleri ve eserin metnini duvara direkt el yazınızla yazdığınızı görüyoruz. Bu uygulamanın sebebi neydi?

Okulda bizim bir köşemiz vardı. Bazı resimlerin altına yazı yazıyorduk ve yıl boyunca kalıyordu o yazılar.  Sürekli ben yazardım yazım düzgün olduğu için. Aslında burda da çizgilerin oturtmak zorundasınız. 

Bu çizgiler ve kurallar yatılı okulda büyümenizden kaynaklı olabilir mi diye düşündüm bu sırada. Yatılı okul deyince akla daha militarist bir eğitim geliyor haliyle. Okuldaki eylemler ve pratikler bu eserlerinizde etkili oldu mu sizce?

Benim okuduğum okul çok disiplinliydi ve hafta sonu bile eve dönemediğimiz bir okuldu. Yemeğe ble sırayla gidiyorduk. Hem çok militarist ama bir yandan da okuduğumuz kitaplar çok daha renkli ve sevimli kitaplar. Alsında buradaki zıtlıktan yola çıkıyorum. Eve dönemediğim için hep bu kitapları okuyordum. 

Çocuk davranış biçimi aslında oyunları vs düşündüğümüzde bir boşunalık var. Bu boşunalık sanatsal üretime çok yakın bir tavır. Sanatın sadece kendi amacının olması, boşuna olması gibi. Çocuk algısı daha boşuna, belirsiz ve sadece oyun dünyasından ibaret olduğu için, tüm tabuların ve kavramların dışında davrandıkları için yetişkinlere karşı daha esnek bir tavır görüyorum ben. Yetişkin kullanmak çok baskın bir figür olacaktır. Bir öğretmen veya ebeveyn üzerinden bir okumaya yol açacaktır. Sadece çocuklardan oluşan bir kompozisyon olduğunda daha belirsiz. Kim yönetiyo kim yönetiliyor kim baskın hepsi soru işareti. O anda olmakta olan bir olayın illüstrasyonu değil de özellikle o konu için kurgulanmış bir şeyin sunumu aslında. 

Author: Öykü Gül

RELATED POSTS