Lil Zey, yeni çalışması “Zor”da o denizin içinde boğulmayacağını adeta kanıtlıyor. “Zor”da bu toprakların geleneksel sesleriyle şu anki global trap müziği birleştirip kendi tarzını kulaklara sunuyor.
Amerika’daki en prestijli müzik okullarından biri olan Berklee’den mezun olan Lil Zey, birçok rap klişesini de yıkıyor. Lil Zey, “Zor”da dinleyicisine sözsel bir iz de bırakıyor. Müziğinin akıntısında kendi yolunu bulan cümleleri sıralıyor; “Burada nefes almak çok zor, canlı kalmak çok zor, oynadı kaç rol, harcandı kaç toy.”
Trap’in Türk müzik sahnesine armağanı Lil Zey’le müzikal yolculuğunun miladı olarak gördüğü “Zor & Zor II”yi konuştuk. İleride bu ismi, daha çok duyacağımıza emin olduk.
Senin kuşağının yurt dışında yaşamak istediği bir dönemde tam terse Amerika’dan Türkiye’ye gelip müzik dünyasına adım atıyorsun. Neydi sana o kararı verdiren?
İşinde o kadar iyi insanlar tanıyordum ki o zamanlar yaptığım parçalar ne müzikal olarak onlara dinletebileceğim yeterlilikteydi, ne de özgüvenim bu idol olarak gördüğüm prodüktörlerle çalışabilecek kıvamdaydı. Orada kalsaydım yapmaya devam edeceğim iş, müzik şirketinde çalışmak olacaktı. Orada refah içinde yaşayabilmem içinse birkaç yıl daha aynı sektörde çalışıp deneyim kazanmam gerekiyordu. Ama orada 2 sene boyunca çıkacak parçaları meslek birliğine kaydedip kağıt işleri dahil birçok mutfak işlerine bakmak bana yetti. Bu süre oranın sound’u bakımından da farkındalık kazanmama yetti. Young M.A.-“Ooouuu”, Migos-“Bad and Boujee”, Playboi Carti-“Magnolia”, Lil Uzi Vert-“XO TOUR Llif3”, Tay-K-“The Race”, MadeinTYO-“Uber Everywhere”, bütün bu hit parçaların yarattığı enerjiyi ve yeni bir akımın doğduğu bu dönemi Migos’un, Playboi Carti’nin şehrinden izledim. Lil Uzi’nin yer altından ana akıma yükselişini, trendlerdeki sonik değişimleri Atlanta’da deneyimledim ve benimsedim. Oradaki vaktimin sona erdiğini her günüm aynı geçmeye başladıktan sonra anladım.
Amerika’daki Berklee College’de music business (müzik yönetimi) ve songwriting (söz yazarlığı) eğitimi aldıktan sonrası A&R olarak çalışmaya başladın. O dönem hangi vokaller ya da sesler hep ilgini çekerdi?
MadeinTYO tarzı rap’çiler… Skateboard P, bana göre müzikte yeni bir trend açmıştı o sıralar. Şu an öyle çok şarkı var. Ama çıktığı sıralar öyle çok parça yoktu. Benim dikkatimi çekmişti. Çalıştığım yerde R&B prodüktörleri olduğu için onlar Sevyn Streeter’a Pia Mia’ya parça hazırlarken, ben de onlara bu tarz newschool rapper’lar avlamaya çalışıyordum.
Rap müzikle ilk olarak bağ kurmanı sağlayan şarkı neydi ya da rap’çi kimdi?
Rap dinlemeye başladığım ilk sıralar Lauryn Hill-‘Miseducation of Lauryn Hill’ ve 50 Cent-‘Get Rich or Die Tryin’ albümlerini walkman’den tekrarda çaldığımı hatırlıyorum. Rap müziğe düştüğüm parçalarsa ‘Slow Jamz’ ve ‘Ms Jackson’.
“Sesimi bulma sürecim devam ediyor.”
Kendi sesini bulma sürecin nasıldı? O yolda boşverdiğin anlar oldu mu?
Kendi sesini bulma sürecim hep devam ediyor. Şu ana kadar deneyerek oldu. Farklı alt yapılar üzerine denenmiş farklı parçalar oldu. Yayınlanmış parçaların 2-3 katı kadar yayımlamadığım parçalar var, bu parçalar sadece benim ve arkadaşlarımın kulağı için var olanlar. Bu süreçte neyi daha çok sevdiğini ve özellikle sesinin neye daha çok gittiğini anlıyorsun. Ben asla boş vermedim ve vazgeçmedim. Çünkü beni mutlu eden zaten bu sürecin kendisiydi. Aksine her parçada geliştiğimi görmek beni daha da çok motive etti.
Türkiye’de ilk olarak müziklerini dinletirken nasıl karşılık aldın?
Farklı olduğunu düşünenler, hiçbir şey anlamadığını söyleyenler, beğenenler ve eleştirenler çok oldu. Yakın çevrem ise destekledi. Ama dışarıdan gelen tepkileri tahmin etmek olanaksız. Ama şöyle diyebilirim, benim dinlediğim tarz şarkı ve sanatçıları seven kişiler genellikle olayını direkt kaptığı için güzel yorumladı. Bunun tek açıklaması aynı frekansta olmamız.
“Zor serisi benim için önemli bir yolculuğun miladı”
Şimdi ‘Zor’ EP’si ile karşımızdasın… ‘Zor’un gerek klibinde gerekse artworklerinde kuş simgesini görüyoruz. Kuşun senin için metaforu tam olarak nedir?
Eğer tüm metaforları açıklarsam hayal gücünüze bir şey kalmaz o yüzden simgelediklerinden bir tanesini açıklayayım. Güvercin, toplum tarafından yargılanan, yadırganan, dışlanan, ama aslında içinde bulunduğu şartları seçememiş her birey. Aslında güvercinin doğasında uçmak var ama kendi gibi bir çoğuyla beraber tutsak, belki bir kafes belki de kümeste. Yaşamıyla ilgili hiçbir söz hakkı tanınmamış. Şarkıda bahsettiğimiz zorluklara doğmuş bu kişiler, güvercinler.
Karantina dönemi mi ortaya çıktı bu iki şarkı? Sözleri yazma ve müziği yapma sürecinin hikayesi nasıldı?
Bazı şarkılar bireyseldir. Beat’i beğenirsin, üstüne aklına gelen ilk konu ve flow fikirleriyle girersin. “Zor” ise karantina başında fikrini oluşturduğumuz ama istediğimiz kıvama gelinceye kadar hiç de aceleye getirmeden üstünde çalıştığımız, son dakikaya kadar da alt yapısı ve anlatımı şekillenmeye devam edilmiş bir seri. Parçalar oluşmaya başladıktan miks sürecine kadar her aşamada, ekipten herkesin ortaya bir öncekinden daha iyi fikirler attığı, birbirimizi dinleyerek birbirimizi tamamladığımız bir ekip çalışması.
Daha önceden iki parçayı bir hikayede ve tek bir müzik videoda birleştirme fikrim vardı. ‘Zor II’nin müziğini ilk duyduğumda bende uyandırdığı his bu iki şarkının peş peşe gelmesi oldu. Mesela ‘Zor II’ matematiksel olarak ‘Zor’un ‘chopped and screwed’ versiyonlu hali gibi ama değil… Kendi içinde belli bir oran var. O yüzden ‘Zor’dan sonra çalması bir ahenk ve bütünlük sağlıyor. Fakat anlatım olarak birinci kişi yerine üçüncü kişiye geçmek de farklılık yaratıyor. Metaforik bir dil kullanmak da ‘Zor’un aynı zamanda prodüktörlerinden olan Simulasyon’un dokunuşlarıyla gelişti. Zaten albüm konsept bir havada; hem prodüksiyon hem de hikaye akışında herkes bu konsepte yönelik fikirlerini sunarak ekip ruhunu ön planda tutan çalışmalar ortaya koydu.
Klibi de oldukça etkileyici bir kısa film gibi… Mekanlar, yaratılan hikaye senin fikrin miydi?
Klip de parçanın kendisi gibi tam olarak bir ekip çalışmasının eseri oldu. Bir iş birliği içerisinde birbirimizi dinledik, fikirlerimizi paylaştık, öncelikle şarkının hikayesini doğru tartıştık. Hikayeyi bulunca nasıl mekanlar olması gerektiğini de görebiliyorsun. Hikayeyi birlikte yarattık ve mekanları da böylece birlikte seçtik. Klibin yönetmeni yani Osman Özel, bize bir anı yaratmanın fikriyle geldi. Biz de anıyı yaşamayı seçtik. Klibin çekileceği şehir ya Urfa ya da Kars olacaktı, 2 seçenek arasında Urfa’da karar kıldık ve oraya gittik.
‘Zor’un senin müzikal yolculuğundaki yeri tam olarak nedir?
‘Zor’ serisi benim için önemli bir yolculuğun miladı. İçsel ve toplumsal savaşımın yansıması, her zaman yapmak istediğim bir musiki ve konsept. Bu toprakların geleneksel sesleri ile şu anki global trap müzikte kullanılan modern sound’ların harmanlanması benim o istediğim benzeri olmaması durumunun, o özgünlüğün kapılarını araladı. Hem beni hem de beni şekillendiren topraklardan bir şey taşıması hep yapmak istediğim bir şeydi. Çünkü sonuçta trap, kültürden bağımsız düşünülemez. Doğduğu topraklarda oranın kültüründen bağımsız düşünülemiyorsa, bu topraklarda icra edildiğinde de buranın kültüründen parçalar taşıması gerektiğine inanıyorum. O yüzden dinleyiciyle buluştuğu anda onları yakaladı. Bu şarkıların doğumu, bundan sonraki işlerimde, albümümün geri kalanında da aynı gerçeklik ve samimiyeti yakalamam gerektiğine dair bir ışık yaktı kafamda.
“Şöhreti yakalamak eskisinden daha kolay ama kalıcılık daha zor”
Kitleleri kendi müziğinle etkilemek müzik endüstrisi konusunda ders almış biri olarak cevaplaman gerekirse eskisinden daha mı kolay daha mı zor?
Zor bir soru… Artık evlerimize ulaşan teknolojiden dolayı bilgisayarda herhangi bir beat’in üzerine kaydedip şarkı yapmak çok daha kolay. Spotify, Apple Music, SoundCloud gibi mecralar ve sosyal medyanın da yardımıyla artık parça yayınlamak ve dinleyicilerin yeni sesleri keşfetmeleri de daha olası. Ama herkes bunun farkında olduğu ve bunu kullandığı için eskisinden çok daha fazla yoğunlukta içerik var ve bu kadar fazla materyal arasında sıyrılmak aynı zamanda zor.
Eskiden tanınmak için gerçekten iyi olman gerektiği gerçeğine de inanıyorum. Ama artık tek bir single’la ses getirmek, büyük kitleye ulaşmak için öyle bir yeteneğin olması gerekmeyebiliyor. Lil Yachty, Tupac ve Biggie zamanlarında tutunabilir miydi, şüpheliyim… Şöhreti yakalamak belki şimdi daha kolay ama bu kalabalıkta etki bırakmak, kalıcılık yakalamak derseniz, bunun büyük olasılıkla eskisinden zor olduğunu düşünüyorum.
Trap türünün Türk dinleyicisiyle etkileşimi çok ani ve hızlı oldu. Müziğini kendi yapan biri olarak bu türün büyüsünü sen nasıl tarif edersin?
Trap müziğin büyüsü bence sound’unda. Trap hi-hat’leri, 808 kickleri, sub-basları belli bir düzen içerisinde oturdulduğunu görürüz. Bence alışılagelmiş mid ağırlıklı radyo tınısından farklı olarak sound teknolojisinin geldiği nokta sayesinde daha bas ve tiz ağırlıklı vurucu alt yapılara sahip. Şarkıdaki diğer elementler mutlu da olsa karanlık da olsa, akorlar major de olsa minör de olsa, altında hep böyle bir parti havası, her şeyi salıvermişlik hissi, kafanı sallayabileceğin, dans edebileceğin eğlenceli bir beat vardır. İster anlatımı zengin Kendrick Lamar gibi rap’çiler olsun, ister Young Thug, Lil Uzi, Future gibi geleneksel iyi rap yapma yeteneklerini sergilemek yerine mumble yapan rap’çiler olsun, trap müziğin asıl olarak sound’undan gelen bir albenisi olduğunu düşünüyorum.
Bu müziği kulüpte, arabada, partide, tek başında takılırken, her durumda dinleyebilmenin büyüsü bu bana göre. Aynı zamanda çok zengin, alt yapıya melodik olarak yerleştirebileceğimiz stil ve enstrüman sınırı olmayan, hem bas ağırlıklı hem de ritmik ve melodik çeşitliliğin olduğu bir tür.
“YouTuber ya da Influencer ile şarkı yapmam”
Buradaki ya da dünyada rap’çiler herkes kendi gruplarına ayrılmış durumda. Bazı müzisyenlerle bazıları daha yakın temasta çalışıyor. Mesela sen de birçok işbirliği yaptın. Bunların sendeki etkisi nasıl oluyor?
Öncelikle vizyonlarını beğendiğim müzisyenlerle çalışıyorum. Şarkıda olan herkesin enerjisi geçiyor şarkıya, farklı enerjilerden her zaman ilham alıyorum. Bu süreçten tabii ki de çok şey öğreniyorum, arkadaşlarımın beat’e yaklaşımı, flow seçimleri, konuya kalem olarak yaklaşımları, tek başıma yapsaydım çıkacak olan sonuçtan çok farklı
bir yere götürüyor parçayı. Feat’leri, beğendiğim ve yükseldiğim ama solo bir parça olarak girmeyi seçmeyeceğim beat’lere girerek risk alma fırsatımın olduğu alanlar olarak da değerlendiriyorum.
Mesela Metflix albümündeki alt yapılar… Farklı düşünmek için sınırlarımı zorladığım ya da parçanın nasıl sonlanacağını düşünmeden şansımı denediğim parçalardan beklenmedik şeyler çıkabiliyor.
Müziğine dair asla yapmam dediğin şeyler var mıdır?
Yok… Müzikal olarak benden her an her şey beklenebilir. Ama dinlenme uğruna kendim dinlemeyeceğim bir şarkı yapmam. Daha çok stream almak uğruna müzikal olarak değerlendiremeyeceğim bir YouTuber ya da Influencer ile şarkı yapmam.
2020 yılındaki rap kültürünü nasıl tarif edersin?
İstilacı ve egemen. Artık komşunuzun rap denemelerinin olması muhtemel… Aynı zamanda tabii çok çeşitli…
“Yeni bir şarkının bittiği andaki hazzı dünyadaki hiçbir şeye değişemem.”
Sahnede seyirci ile göz göze gelmenin hazzı mı yoksa yeni bir şarkının bittiği andaki haz mı? Hangisi daha büyülü?
Yeni bir şarkının bittiği andaki hazzı dünyadaki hiçbir şeye değişemem. Ama şu an bu soruyu sormak için erken çünkü henüz sahnede hiç kendi parçalarımı arka arkaya seslendirdiğim, hazırlandığım bir konser vermedim. Khontkar’ın İstanbul konserlerine tek bir şarkıyla konuk oldum birkaç kez. Eminim, konser vermenin hazzı da muhteşemdir. Ama ben üretmeyi her şeyden çok seviyorum.
Bir konsere gitmenin hayal olduğu bu dönemde senin hayal sahnen neresidir?
Orada Ty Dolla Sign, Tory Lanez, Partynextdoor gibi birçok sevdiğim sanatçının konserinde bulunmuş olmam ve birikmiş anılarımdan dolayı House of Blues, Boston hayal sahnem diyeceğim. Atlanta’daki State Farm Arena’da olabilir. ‘Zor’un muhteşem gitarlarının sahibi Erdem yani EEI, Metallica’nın konser gerçekleştirdiği Fransa’daki Nimes Arenası’nda albümümüzün açılış parçasındaki gitarları ölmeden önce bir kez çalmak istermiş… Hayalleri yazmakta bir hikmet olduğuna inanıyorum, onu da buraya not alalım.