Çok küçük yaştan itibaren sanata meraklıydım. 8 yaşında yaptığım ilk yağlı boya tabloyu hala saklıyorum. Lise yıllarında yaz aylarını atölyelerde pratik yaparak geçirdim. İlk stajımı da Sevan Bıçakçı’da yapmıştım. Büyülü takıların dünyasında bu bağ daha da kuvvetlenmişti. Sonrasında sanat ve tasarım eğitimi almak için Amerika’ya, Rhode Island
School of Design okuluna gittim. Endüstriyel Tasarım bölümünden mezun oldum.
Kapalıçarşı kültüründen gelen uzun yıllardır kuyumculuk sektörüyle uğraşan bir ailede büyüdüm. Bu sebeple her zaman takı tasarımına bir eğilimim vardı. İlk etapta birkaç mekanizmalı yüzükle başlayan proje, keyif alarak devam ettikçe yeni bir marka oluşturmaya kadar gitti. Aile mesleğimizden gelen gelenek ve tecrübeyi, endüstriyel tasarım bakış açısıyla birleştirince sonuç Kloto oldu.
Her koleksiyonla kendimi geliştiriyorum. Takı tasarımı yaptıkça takıyı takan kişiyi daha çok önemsemeye başlıyorsunuz. Daha önce tasarım yaparken tasarım objesi yaratmaya
odaklanıyordum. Şimdi ise hayatın içinde rahat takılabilir tasarım objeleri olarak odak noktamı revize ettim.
Cesur, tasarım görüşü olan, kendi tarzını ortaya koyan, şıklığın abartılı olmaktan değil sadelikten geldiğini bilen kadın. Maskülen stilin güçlü yanlarını, feminen stilin zarifliğiyle birleştiren, hayatın içinde olan kadın.
Tasarım yaparken amacım sade ve zamansız parçalar yaratmak. Kloto’yu oluştururken de sürdürülebilir ve başarılı bir marka kurma hayaliyle yola çıktım. Bu yüzden kalite ve tutarlılığa çok özen gösteriyorum.
Mücevher üzerinde taşıdığın bir tasarım, bu sebeple çok kişisel ve özel bir obje. Tasarım süreci çok keyifli ama beni en çok mutlu eden kısım, özenle ürettiğim bir parçayı birinin
severek takması.
Yaşadığımız dünyanın perde arkasındaki mükemmelliği hayret uyandırıcı buluyorum. Atomlar birbiriyle bağ kurarak molekülleri oluşturuyor. Moleküller de evreni ve bizi meydana getiriyor. İnanılmaz bir kurallar dizisi saat gibi işliyor. Atomları incelediğim bir önceki koleksiyondan sonra gelen MOD koleksiyonu da moleküler bağlardan ilham alarak hikayenin devamını anlatıyor.
Evren ve var oluşla ilgili konular ilgimi çekiyor. Biraz spiritüel, biraz bilimsel, biraz felsefi konuları irdelemeyi seviyorum. Tarihin en büyük sorularını birçok uygarlık farklı şekillerde
açıklamaya çalışırken muazzam sanat eserleri, çizimler, mozaikler, hatta dans ritüelleri ortaya çıkarmışlar. Ben de evrenle ilgili kendi hayranlığımı tasarımlarıma yansıtıyorum.
Üniversitede yaz aylarında ve sonrasında Londra, New York ve Amsterdam’da, Lee Broom ve Marcel Wanders gibi dünyada ses getirmiş mobilya ve mimari tasarım ofislerinde çalışma fırsatım oldu. Özellikle Hollanda ve İskandinav tasarım anlayışından çok etkilendim. Tasarımın hikayesinden, formuna ve kullanılan malzemeye kadar her detay özenle tasarlanıyor ve üretiliyor. Ufuk genişletici bir tecrübeydi. Yurtdışı ve mobilya tasarımı deneyimlerimden sonra takı tasarımına geçiş yapmak farklı bir pencereden bakmamı sağladı.
Bir ana fikir ile yola çıkıp, araştırmayla başlıyorum. Sonrasında aklımdakileri soyut çizimler yaparak kağıda dokuyorum ve tezgaha oturup gümüş kaynatarak tasarımları şekillendirmeye başlıyorum. En son olarak da prototiplerin bilgisayarda 3 boyutlu çizimlerini yapıyorum ve CNC’yle kalıplar oluşuyor. El işçiliği ve teknolojinin birleşimi…
Takı tasarlamak benim için çok keyifli ve aile geleneğinin devamı, ama ileride sadece takı tasarımıyla sınırlı kalmayıp obje ve mobilya koleksiyonları da ortaya çıkarmayı arzu ederim.