Herkesin etrafında kişiliğini kurduğu bir kutsal eşyası vardır değil mi? Benim için bu Y2K’nin dijital banliyölerinde sıkışıp kalmış özel bir saat var. Sizi Casio WQV‑1 bilek kamerası ile tanıştırmayın vakti geldi! Aynen öyle, casus filmlerinden fırlama bir bilek kamerası. Minik lensi, grenli ekranı ve Tamagotchi tatlığıyla kendine has bir parça. Tabii, bu 120×120 piksel kareleri sadece kitsch olduğu için anmıyoruz. Derine inersek bu karelerin kendimizi nasıl yayınladığımızın ataları olduğunu görmek çok da zor değil. Y2K kültürü harbiden kendine has bir şeydi!
Yeni milenyumun o kırılgan başlarında teknoloji ciddi bir kimlik krizindeydi. Casio ise teknolojiyi bir ifade biçimine dönüştüren öncülerinden birisi olarak sahnedeydi. Lensli ve tam LCD ekranlı dünyanın ilk kamera-saatini piyasaya sürdüler, kimse bir devrim olmasını da beklemiyordu. Bir anda, bileğiniz sadece zamanı değil; anı da kaydeden bir uzva dönüşmüştü.
Peki şimdi niye mi bunu konuşuyoruz? Çünkü o erken dönem dijital kameralar, “mikro-tribe” çağının bir habercisiydi.Sosyal medya olgunlaştıkça, ego merkezli zaman akışlarından uzaklaşıp, küçük, dağınık ama gerçek hisler barındıran köşelere yöneldik. Online komüniteler artık kişisel ifade ve aidiyet ihtiyacını karşılayan versiyonlarını ürettiler; anonimlik otantik bir tat aldı ve insanlar yeniden influencer önerilerinden çok kendi gibi düşünen komünistlerin sözüne yöneldiler.
Zaman ileri sardı, ve dijital kameralar yeniden moda oldu. Indie-sleaze yeniden doğdu ve point-and-shoot kameralar kült objelere dönüştü. Kendall Jenner, Bella Hadid ve bir lejyon TikTok kızı bir anda tutoriallar ve sunumlar hazılar oldu. Kabul etsek de etmesek de Y2K virüsü hepimize bulaştı, onunla gelen ürünler ise bir mood gibi hayatımıza dahil olmaya başladı. Kim derdi ki flaşlı ve grenli MySpace fotoğrafları gün gelecek de trend olacaktı?
Tabi her trend gibi “indie-sleaze”in de bir çok rengi var. Her yaratıcının kendine ait “vintage silahı”nı bulmak bir scroll ötede. Kimisi için bu, yamulmuş bir iPhone 4; kimisi için Meta’nın Ray-Ban akıllı gözlükleri. Ama kült olmak, vintage olmakla ilgili değil daha çok bir varolma biçimi diyebiliriz. Asıl mesele aslında arzulanır olmak da değil, bir estetiğin “it” parçası olmakta yatıyor. Bu cihazların her biri kendi mikro-kabilesine sahip; donanımından çok sunduğu estetik ile tanımlanıyor.
Ve Casio WQV‑1 bu konuda gerçek bir yıldızdı! Gerçek zamanlı olarak silik, monochrome karelerini dağıtabileceğin bir mecranın yapı taşları gibiydi; Instagram öncesi bir devirden kalma arşivleme şekli de diyebiliriz. Zamanı takip etmeyi bir tür kişisel küratörlük haline getiriyordu ve kendi sessiz çapında bir nişe bağlılığı sembolize ediyordu. Unutmayın ki bahsettiğimiz zamanlarda ekranlardan etkileşim almak diye bir kavram yoktu, havalı olduğunu kanıtlamak için sadece kişini sunabiliyordun. İnternet daha emekliyordu ama o bile geri kalmamıştı; forumlar bu saatten gelen görüntülerle dolup taşıyordu. O dönemin sertliğini hissetmek istersen, hâlâ bazı izlerini Urban75 gibi sitelerde bulabilirsin. Bazı şeyler değişimin sonucu hayatımıza girer, bazıları ise bizzat değişimin kendisi olarak. Çöz bakalım çözebilirsen!