Scorpios ile geliştirdiğiniz ‘Encounters’ projesinden bahseder misiniz? Nasıl ortaya çıktı, nasıl ilerliyor?
Encounters, dijital ve spiritüel alanların anlamlı ve dönüştürücü şekillerde bir arada var olabileceğine dair Scorpios ve HOFA ekiplerinin ortak bir vizyonu olarak ortaya çıktı. Başlangıç noktası, yalnızca duyulara değil, ruha da hitap eden kapsayıcı deneyimler yaratma arzusuydu. Mykonos’ta başlayan bu yolculuk, bugün üretken sanatı, ritüeli ve doğayı bir araya getiren sanatsal bir etkileşim platformuna evrildi. Her edisyon bu diyaloğu derinleştiriyor; sanatçılarla izleyicileri bir araya getirerek yansıma, bağ kurma ve dönüşüm alanı yaratıyor.
‘Ever After’ teması, lonjevite ve iyilik haline yönelik bir arayıştan ilhamla, “yaratıcılık, kod ve ritüelin büyüyüp uyum sağlayarak kalıcı yaşamlar tasarlamamıza nasıl yardımcı olabileceğine dair bir yansıma” olarak tanımlanıyor. Bu konseptler seçkinin içerisinde nasıl yankı buluyor?
Ever After, yaratıcılığın yaşayan bir sistem olduğuna, zamanla evrilip anlamı sürdürebileceğine olan inancımızı yansıtıyor. Kürasyonumuzda yer verdiğimiz işler de bu felsefeyi taşıyor: çevresel veriye tepki veren Maja Petric’in işi gibi evrilen üretken sanat eserleri, kod temelli işlerle birlikte Operator’un canlı performansı ve sanat yayını gibi ritüele dayanan pratikler bu yaklaşımın birer uzantısı. Bunlar sabit görseller değil, izleyicinin kendi denge, uyum ve kalıcılık yolculuğuna eşlik eden yaşayan ifadeler.
Dijital sanatların sınırsız dünyasını, kadın sanatçılarla birlikte ele alan bu projenin hafıza, dönüşüm ve yaratıcılık eksenindeki seçkisi Scorpios dünyası ile nasıl bir birliktelik sunuyor?
Scorpios, bireysel ve kolektif dönüşümün merkezde olduğu bir alan. Hafıza ve kimlik üzerine çalışan vizyoner kadın sanatçılarla iş birliği yapmak, bu ruhu daha da görünür kılmamıza imkân verdi. Onların işleri, kadim kadın bilgeliği ile yapay zekâ ve makine öğrenimi gibi geleceğe dönük araçları buluşturuyor. Bu sinerji, Scorpios’un özünü yansıtıyor: elementlere kök salan ama her zaman yeni ifade ve bağ kurma biçimlerine uzanan bir varoluş.
Courtesy of Krista Kim and HOFA
“Scorpios’ta sanat bir süs değil, bir antre. Tüm deneyimi başlatan, yön veren bir ritüel.“
-Ellio D’Anna
Töresellik ve ritüel konseptleri serginin dijital doğasıyla hem harmonik hem de kontrast bir ilişki içerisinde. Bu ying-yang’ı bize biraz açar mısınız?
Bu ikilik, Encounters’ın tam kalbinde yer alıyor. Teknoloji genellikle soğuk ve geleceğe dönük bir alan olarak görülürken, ritüel kutsal ve atalara dayalı bir alan olarak algılanıyor. Ancak bu ikisini bir araya getirdiğinizde ortaya güçlü bir etkileşim çıkıyor. Dijital, spiritüelin taşıyıcısına dönüşüyor; ritüel, kod aracılığıyla yeniden kurgulanıyor. Bu bir çelişki değil—bu bir bütünleşme.
Sizin perspektifinizde Scorpios DNA’sında sanat ne anlama geliyor?
Scorpios’ta sanat bir dekorasyon değil, bir başlangıçtır. Olan her şeyin tonunu belirler. Farklı boyutlara nasıl girdiğimizi, kendimizle ve birbirimizle nasıl yeniden bağlantı kurduğumuzu gösterir. Işıktan sese, dijitalden dokunsala uzanan formlarıyla, Scorpios’taki sanat pratikleri bizi ana, bedene ve sezgiye çağırıyor. Zihni susturup hissetmeye, bilinmeyene alan açmaya davet ediyor.
Kürasyonda hassasiyet gösterdiğiniz noktalar ne oldu? Encounters’ın ikinci edisyonunda hangi sanatçılar hangi perspektifle bir araya geliyor?
Bu edisyonda, doğayla teknolojinin kesişiminde düşünen sanatçılara odaklandık. Organik sistemlerle zeki makineler arasındaki diyaloğu kurcalayan, üretken, meditatif ve mekâna tepki veren işleri bir araya getirdik. Sasha Stiles gibi isimler, kodla duyguyu; matematikle sezgiyi birleştiriyor. Mesele sadece estetik değil, bir işin izleyicide ne tür bir yankı uyandırdığıydı. Seçkimiz tam da bu titreşimler üzerinden şekillendi.
Teknoloji genellikle soğuk ve geleceğe dönük bir alan olarak görülürken, ritüel kutsal ve atalara dayalı bir alan olarak algılanıyor. Ancak bu ikisini bir araya getirdiğinizde ortaya güçlü bir etkileşim çıkıyor. Dijital, spiritüelin taşıyıcısına dönüşüyor; ritüel, kod aracılığıyla yeniden kurgulanıyor. Bu bir çelişki değil, bir bütünleşme.
– Elio D’Anna
Seçilen eserlerin sizin hayatınızdaki iz düşümleri nedir? Onlarla ne zaman ve nasıl karşılaştınız?
Bu işlerin birçoğu, benim de kişisel olarak dönüşümden geçtiğim, yapı, kimlik ya da ritim üzerine düşündüğüm anlarda beni buldu. Mesela Sougwen’in robotik çizim ritüelleri, kontrolle teslimiyet arasındaki dengeyi aradığım süreçle güçlü bir bağ kurdu. Refik Anadol’un yapay zekâyı kullanımı ise adeta kodla rüya görmek gibiydi. Bu işler benim için yalnızca sanat eseri değil; yolculuk boyunca bana eşlik eden aynalar, yoldaşlar.
Dijital eserlerin fiziksel dünyada bizimle generative formlarda etkileşime geçtiği bir zaman diliminde yaşıyoruz Bu karşılıklı ilişkide “gözlemci” tanımı nasıl değişti?
Gözlemci artık pasif değil. Üretken çağda, izleyici ortak yaratan bir ses haline geldi. Varlığınız, hareketleriniz, verileriniz, hatta nefesiniz bile bir eseri etkileyebilir. İzlemekten deneyimlemeye, seyircilikten katılımcılığa geçtik. Sanatçı ve izleyici arasındaki sınır giderek bulanıklaşıyor.
Yaratıcılığın bir ölçü birimi var mı? Küratör eserleri bir araya getirirken reçetesi nedir?
Kürasyon benim için müzik bestelemek gibi—ritimle, sessizlikle, gerilimle ve bırakmayla ilgili. Eserleri, mekânı ve bağlamı dinleyerek ilerliyorum. “Tarifim” sezgi, kültürel bağ ve duygusal bütünlükten oluşuyor. Eğer işler hem birbirleriyle hem de izleyiciyle konuşuyorsa, orada gerçek bir şey yaşanıyor demektir.
“Teknoloji genellikle soğuk ve geleceğe dönük bir alan olarak görülürken, ritüel kutsal ve atalara dayalı bir alan olarak algılanıyor. Ancak bu ikisini bir araya getirdiğinizde ortaya güçlü bir etkileşim çıkıyor. Dijital, spiritüelin taşıyıcısına dönüşüyor; ritüel, kod aracılığıyla yeniden kurgulanıyor. Bu bir çelişki değil, bir bütünleşme.”
-Ellio D’Anna
Courtesy of Operator and HOFA
Bu denklemde hikâye anlatıcılığı ne noktada yer alıyor?
Hikaye anlatımı, her şeyi birbirine bağlayan dokudur. Parçalı deneyimleri yolculuklara dönüştürür. Her Encounters edisyonu, ziyaretçinin başrol oyuncusu olarak yer aldığı bir anlatıdır. Sanat eserlerinin seçimi ve sıralaması yoluyla mitolojiler, modern ritüeller ve sembolik arklar yaratıyoruz. Hikaye anlatımı, soyut olana şekil ve sürükleyici olana anlam kazandırır.
Bu dijital transformasyon sürecinde küratörün rolü nasıl evriliyor?
Küratör artık daha çok bir sistem düşünürü haline geliyor. Sadece eser seçmekle kalmıyoruz; aynı zamanda ekosistemler tasarlıyoruz. Bu da etkileşimden veri etiğine, teknolojik arayüzlerden duygusal bağ kurmaya kadar birçok unsuru kapsıyor. Küratör, bugün hem teknolojik hem de metafizik alanlar arasında hareket ediyor. Artık yalnızca bir seçici değiliz; deneyimin koreografisini yapan kişiyiz.
Scorpios felsefesi HOFA ile hangi noktalarda kesişiyor?
Hem Scorpios hem de HOFA, sanatı bir dönüşüm aracı olarak görüyor. Bizim için özgünlük, ritüel ve sanatsal ya da deneyimsel sınırları zorlamak büyük değer taşıyor. Scorpios, bilinci yükselten fiziksel alanlar yaratırken; galerimiz HOFA ve teknoloji girişimimiz Kreation, bu niyeti yeni boyutlara taşıyan anlatı ve dijital katmanları inşa ediyor.
Bir işin izleyiciyle etkileşime geçmesinde mekân nasıl bir rol oynuyor? Ritüel mekân, işlerin seçimini nasıl etkiliyor?
Mekân asla nötr değildir. Özellikle ritüel bağlamında, eserin enerji alanının bir parçasına dönüşür. Biz de hareket, ışık, yansıma ve ritim aracılığıyla mekânı “dinleyen” işleri seçiyoruz. Mykonos ve Bodrum’da deniz, rüzgâr ve mimari; eserlerin nasıl yaşadığını, izleyiciyle nasıl bağ kurduğunu doğrudan şekillendiriyor. Ziyaretçiler buraya yalnızca bir sergi görmeye değil, bir dönüşüm deneyimlemeye geliyor. Bu yüzden mekân, karşılaşmayı yönlendirmeli; eserlerse o alanın içinde canlı hissettirmeli.
Encounters için üçüncü edisyonu beklemeli miyiz, iki kurum arasındaki bu birliktelik neye evriliyor?
Evet, üçüncü edisyon şimdiden yolda. Encounters’ı yalnızca bir sergi serisi olarak değil; her yeni mekânla, sanatçıyla ve izleyiciyle birlikte gelişen yaşayan bir yapı olarak görüyoruz. Scorpios ve HOFA arasındaki iş birliği de, sanatın, ritüelin ve teknolojinin kültürü nasıl şekillendirebileceğine dair uzun vadeli bir vizyona dönüşüyor. Bu daha sadece başlangıç.
Duygu Bengi In Conversation with Ellio D’Anna