Neyi istemeyip neyi istediğini çok iyi biliyor, kabuğuna çekildiği anlarda ondan uzakta durmak daha mantıklı geliyor. Bu da normal olanı değil mi? Senelerdir insanların ona yakıştırdığı ve uygun gördüğü karakterin altında bambaşka bir Nil Karaibrahimgilolmasını hayranlıkla izliyoruz…
Nil Karaibrahimgil: Bu bana en sık sorulan soru, ne tuhaf! Demek dışarıdan pozitif bir mood tutturmuş gidiyorum gibi duruyor. İyi iyi. İçerisi öyle değil ama o kadar. Ben pimpirikli, endişeli, kararsız bir tipim aynı zamanda. Ama üzerine biraz neşe, biraz ciddiyetsizlik eklenmiş hali. Tatlı ekşi soslu yani. Ama bunu anlamak için bana fazlaca yaklaşmak gerekir, o da doğal olarak az kişiye görünür oluyor. Şu doğru, kime sorarsanız sorun, Nil güler yüzlü, olaylara iyi tarafından bakan biri der. Bu doğuştan. Mizaç. Olaylara baktığımız yer çoğu zaman elimizde. Bunu anlarsak, kamerayla oynar, onu güneş alan yere koyabiliriz. Her şey o kadar da karanlık olmuyor o zaman.
Nil Karaibrahimgil: Onlar da büyüyor, değişiyor. Teenager oluyor. Evden gidiyor. Ben onları demişim artık. Onlar benim hallerim. O halime gülerek bakıyorum artık demek ki. Can acıtması geçmiş. Bir tatlı hatıra olmuş. Kahvemin yanında lokum diye yer hale gelmişim.
Nil Karaibrahimgil: Acaba… Hmm iyi dedin. Bunu düşünüp yazayım. Muhtemelen yazamam bunu. Şimdi içinde olduklarımın dışına çıkabilmeyi becermem gerekir. O da zor iş. Ama ‘Sakin ol’ derdim. Kendime en çok sakin ol diyorum ben zaten. Aşırı heyecanlı, tez canlı biriyim. Hep açık radyodaki dj’ler gibi olmak isterdim halbuki. Sakin. Emin. Bilgili. Huzurlu.
Nil Karaibrahimgil: Kainat tınıları. Bizi esir alır. Adamı ağlatır, dans ettirir, pişman ettirir, aşık ettirir, gaza bastırır, uyutur, el ele omuz omuza getirir, düşündürür, vazgeçirir, yalnızlaştırır, kalabalıklaştırır, ayaklandırır, her şeyi bir anda anlatır. Deli işidir. Uğraşanı da deli eder. Daha güçlü bir şey görmedim.
Nil Karaibrahimgil: Hayır, keşke. İlişkiyi bozuyor ün, iş olması, radyoların bazı şarkılarını çalıp, bazılarını çalmaması. Senden beklenilenler olması. Şarkılarının tutması, tutmaması… Sezen Aksu ta ilk başta bana ‘Sana beste yaptıran kökü hiç bırakma, yoksa ileride arkeolojik kazı yapman gerekir’ demişti. O zaman tam anlamamıştım. Şimdi biliyorum. Kök bende, dinledim öğüdünü.
Nil Karaibrahimgil: Çok mutlu oldum. Bir şarkı yazarı, bir tek kişi ‘ben de tam böyle hissediyordum’ dese işini yapmış olur. Açık yüreklilikten korkarak bir şey yapılmaz. Bence hiçbir şey hatta.
Nil Karaibrahimgil: Ben her şeyi merak ederim. Falcılara gitmedim bir tek. Hiç birinin de içine girip kalmam, bir arkadaşa bakar çıkarım. Yaşadıklarım beni etkiliyor, bunlar değil. Her an her şey bir şarkıya girer. Duygusu olan her şey ilham kaynağı. Yağmurda görmeyip eziverdiğimiz bir salyangozun çıtırtısı bile. Al sana duygu. Ne oldu şimdi o? Yaşıyordu iki saniye evvel. Nereye gidiyordu o?
Adamı ağlatır, dans ettirir, pişman ettirir, aşık ettirir, gaza bastırır, uyutur, el ele omuz omuza getirir, düşündürür, vaz geçirir, yalnızlaştırır, kalabalıklaştırır, ayaklandırır, her şeyi bir anda anlatır. Deli işidir.
Nil Karaibrahimgil: Konsantre olabildiğimde. Şu şapşal cep telefonumu unuttuğumda. An beni esir alacak kadar güzel olduğunda. O kadar çok şeyi videoya ya da fotoğrafa alamadım ki, çok mutluyum. Demek kaybolmuşum içlerinde.
Nil Karaibrahimgil: Hayır odamda oturuyordum. İlham her yerde. Rüzgar gibi o; eser bir yerden. Takibi mümkün değil. Peşine de düşülmüyor.
Nil Karaibrahimgil: Ritüellerim yok pek. Jingle artık benim için şarkıdan çok daha kolay. O başkasının olduğu için, o markanın ruhuna bürünüyorum. Çok yaptığım için o transformasyonu biliyorum. Eğlenerek çalışıyoruz biz nilinişleri’nde. Her türlü enstrüman var. En son jingle’i Aziz Arif’in oyuncak orgunda yaptım.
Nil Karaibrahimgil: Buzzz. Sahnede anlatıyorum hikayesini!