Aynı isimli kitaptan uyarlanan ve 2001 yılında vizyona giren Legally Blonde, beklenmedik bir şekilde kendini Harvard’da hukuk okurken bulan ve oraya pek de ait görünmeyen Elle Woods’un hikayesini anlatıyor. Elle, Bel Air’de bir sorority evinde yaşayan ve moda tasarımı üzerine lise okuyan bir kız. Uzun zamandır evlilik teklifi beklediği sevgilisi Warner ondan yeterince ‘ciddi’ biri olmadığı için ayrılınca tüm hayalleri yıkılıyor ve kendine beklenmedik bir yol çiziyor. İlk etapta Warren’la aynı yerde olmak ve onu geri kazanmak için başvurduğu Harvard Hukuk Bölümü’ne kabul edilen Elle, zaman geçtikçe bu bölümün kendisi için aslında uygun bir kariyer yolu sunduğunu fark ediyor.
Başlarda pembenin tüm tonlarını kıyafetlerine taşıyan, çantasında küçük köpeği Bruiser’la oradan oraya koşturan ve peluş kalemler kullanan Elle’i ne sınıf arkadaşları, ne de öğretmenleri pek ciddiye almıyor. Yalnızlığın da etkisiyle kendini okumalara ve derslerine adayan Elle, giderek kendini kanıtlamaya başlıyor ve bölümün profesörlerinden birinin avukatlık yaptığı önemli bir davada staja kabul ediliyor. Günün sonunda davayı kazanmalarını sağlayan faktör Elle’in cilt bakımı bilgisiyle fark ettiği bir kanıt oluyor ve haksız yere suçlanmaya çalışılan bir kadının bırakılmasına yardım ediyor.
Film, Elle’in sığ biri olduğu hatasına düşen herkese aksini kanıtlıyor. Normalde lisedeki kötü kız olarak görmeye alıştığımız güzel, sarışın ve zengin kız arketipiyle oynayan senaryo, bu alışılmış hikayeyi tersine çeviriyor. Elle’in en büyük gücü ne güzelliği, ne de parası. Aksine onu olduğu yere getirenler kendine olan sarsılmaz güveni, ve tabii zekası, azmi ve de her şeyi öğrenmeye olan merakı. Elle’in sağlam karakteri ne zaman onu bir kutuya koymaya çalışan biriyle karşılaşsa ortaya çıkıyor. Bunu şaşkınlıkla karşılasa da herkese kibarlıkla yaklaşmayı tercih eden Elle, ne kadar zorbalığa maruz kalsa da kendinden ödün vermiyor.
Aslında Legally Blonde bize feminizmin tek tip ya da renkte olmadığını biraz hafif bir şekilde de olsa anlatıyor. Herkesin göründüğünden fazlası olduğunu, insanları kutulara koymadan önce düşünmemiz gerektiğini hatırlatan film, kadınların birlikteyken daha güçlü olduğunu da söylüyor. Aynı erkeğe aşık iki kadını birbirine düşman etmek yerine, ikisini yakın arkadaş yapmayı ve toksik ilişkileri olan erkeği resimden çıkartmayı tercih eden bir yol izliyor. Biz de Elle Woods’dan ilhamla olduğumuz kişiyi ve tüm ilgi alanlarımızı sahiplenmeyi seçiyoruz. Yeni filmi de heyecanla bekliyoruz!