No Sponsorship Needed

Neden Bir Kuruş Para Almadan Influencer Gibi Takılıyoruz? Gerçekçi olalım. Instagram ya da TikTok’ta gezinirken herkes “en iyi influencer hayatını” yaşıyormuş gibi görünüyor. Mükemmel kurgulanmış fotoğraflar, esprili açıklamalar, günlük “vibes” paylaşımları ve saatler süren trend video editi çalışmaları… Ama işin komiği şu: Çoğumuz bunun karşılığında tek kuruş kazanmıyoruz. Peki neden hâlâ influencer gibi davranıp sanki bu bizim tam zamanlı işimizmiş gibi paylaşımlar yapıyoruz?

“Influencer” ile “normal insan” arasındaki çizgi artık tamamen bulanık. Akıllı telefonlar ve sosyal medya sayesinde herkes bir içerik üretici. Yemeğinizi, sporunuzu, son kombininizi ya da aklınıza gelen rastgele bir düşünceyi paylaşmanız bile, kendi mini kanalınızı işletmeniz anlamına geliyor. Ve bu da ister istemez sizi influencer topluluğunun bir parçası yapıyor.

Peki neden yapıyoruz? Beğeni, yorum ve o minik emoji tepkileri bağımlılık gibi. Küçük bir ego yükselişi, anlık bir sosyal onay… Kendimizi görülmüş ve takdir edilmiş hissettiriyor. Sponsorluk anlaşması olmasa bile, o dijital alkış bize yetiyor.

Sosyal medyada paylaşmak sadece “ne oluyor”u göstermek değil, “kim olmak istediğimizi” göstermek. Hepimiz birer hikâye anlatıcısıyız; hayatımızın hangi kısımlarını vitrine koyacağımızı özenle seçiyoruz. Maceraperest, komik ya da ilham verici görünmek isteyebiliriz. Influencer gibi davranmak, kendi hikâyemizin kontrolünü elimize alma ve bunun iyi görünmesini sağlama çabası.

Yani evet, ortada maaş olmasa bile influencer gibi davranmak artık günlük hayatımızın parçası. Bu; bağ kurma, yaratıcılığımızı ortaya koyma ve dijital gürültüde sesimizi duyurma meselesi. Artık herkes bir içerik üreticisi ve ister takipçi peşinde koşun ister sadece arkadaşlarınıza paylaşın, hepimiz bu oyunu kendi tarzımızda oynuyoruz.