Seren Yüce

Arts & CultureOctober 4, 2016
Seren Yüce

İlk filmi ‘Çoğunluk’la pek çok önemli ödülü kucaklayan Seren Yüce yeni filmi ‘Rüzgarda Salınan Nilüfer’le de 40. Montreal Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülünü aldı. Yeni neslin en parlak yönetmenlerinden biri olarak gösterilen Yüce, ‘Çoğunluk’tan sonrasını anlattı.

Sıradanlığın içinde anlam bulmaya çalışıyorum.

— Seren Yüce

Altı yıl geçmiş ‘Çoğunluk’un üzerinden. Pek çok başarı etmiş bir filmden sonra neden bu kadar uzun bir ara verdiniz?

Seren Yüce: Çekmeye niyet ettiğimiz bir senaryo vardı ancak karakterler doğru bir eksene oturmamışlardı. Üzerine Gezi olayları yaşandı ve o süreçte yaşananlar yapılacak herhangi bir şeyi anlamsız kılıyordu. O sene çekimi erteledik ve sonrasında kurmaya çalıştığım fikir de son haline geldi. Sonunda seyirciyle buluşması bu zamanı buldu.

Yeni filme başlarken ‘Çoğunluk’un nasıl bir etkisi oldu? Kazandığı ödüller önünüzde kapılar açtı mı? Ya da bunca başarılı olması üzerinizde bir baskı yarattı mı?

Seren Yüce: En büyük etkisi ekip arkadaşlarım ve oyuncularla kurduğumuz ilişkinin gelişmesi olmuştur. Baskı yaratmadı demek de yalan olur.

‘Rüzgarda Salınan Nilüfer’ için masanın başına oturduğunuzda aklınızda nasıl bir film yapmak vardı?

Seren Yüce: Ülkenin çoğunlukla Batı kentlerinde yaşayan, zengin insanlarını anlatan bir film vardı. Eksik kalmış kültürel altyapısını harcama yaparak doyurmaya çalışan bir kesim bu. İşte bu kesimden bir kadını anlatan, onun üzerinden bir kendini arama ancak bulamama hikâyesi vardı kafamda.

Bu kez başka bir açıdan ele alsanız da yine bir orta sınıf eleştirisi gündeme getirdiğiniz iki filmde de bu kesime yönelmenizin sebebi ne?

Seren Yüce: Daha çok tanışık olduğum bir kesim olması. Ayrıca dert edindiğim meseleler genelde oralarda. O yüzden bir şey üretirken ister istemez üst-orta sınıf dünyasına yöneliyorum galiba. Hiçbir zaman derin okumalar yapabilen biri olmadım. İki film de birçok durumu kendi üzerimden bulduğum, daha çok sezgisel çıkarımlardan ibaret. Ama ‘Çoğunluk’tan farklı olarak burada ‘Beyaz Türk’ diyebileceğimiz bir kesim var.

“…Eksik kalmış kültürel altyapısını harcama yaparak doyurmaya çalışan bir kesim bu. İşte bu kesimden bir kadını anlatan, onun üzerinden bir kendini arama ancak bulamama hikâyesi vardı kafamda.”

İki kadın arasındaki tansiyonu anlatırken nelere dikkat etmek gerekti? Kadınlar arası gerilimi yakından gözleme şansı bulmuş muydunuz daha önce?

Seren Yüce: Sadelik en çok dikkat etmeye çalıştığım durum. Karakterler arası ilişkide, olayların kurgusunda ve görüntü dünyasında bir sadelik ve sıradanlığın içinde anlam bulmaya çalışıyorum.

Toplumda yaygın bir inanış var: “Kadın kadının kurdudur”. Siz bu kolaycılığına kaçmadan anlatmışsınız hikâyeyi. Bu dengeyi nasıl tutturdunuz?

Seren Yüce: Bu tip inanışları zaten doğru bulmuyorum. Ben özellikle bir denge tutturmaya çalışmadım aslında. Tanık olduğum kadarıyla insanlar arasındaki ilişkileri senaryoya yansıtıyorum. Handan benim için genel davranış biçimi tüketmek olan şehirli, zengin ve narsist kesimin kendi benliğiyle olan ilişkisini büyük oranda yitirmiş olma halini ifade ediyor. Handan daha ileride olsa da, Şermin de çok farklı değil. Şermin Handan’ın varacağı bir sonraki aşama bir bakıma.

Filme Kültür Bakanlığı’ndan destek aldınız sanırım. Bunun için senaryoda herhangi bir kısıtlamaya gitmeniz gerekti mi?

Seren Yüce: Herhangi bir kısıtlamaya gitmem gerekmedi.

Türkiye’de yönetmen olmak birçok açıdan zor olsa gerek; parasal kaynakların kısıtlı olması, baskı, sansür, bağımsız filmlerin sınırlı bir izleyici kitlesine ulaşması… Bütün bunlara rağmen size bir sonraki filmi çekme motivasyonunu veren şey nedir?

Seren Yüce: En başta en büyük zorluk tabii ki kaynak yaratmak. Türkiye’de Kültür Bakanlığı ve Avrupa’daki belli başlı fonlar dışında bunu sağlamak zor. Filmin gişe hasılatı asla filmin bütçesini karşılamadığından her zaman fonlardan para sağlamak gerekiyor. Film yapmak her zaman zordu ve daha da zorlaşıyor. Ama yapılmaya da devam edecek. Bana göre filmi esas olduran içeriği ve senaryosudur, içinde barındırdığı fikrin özgünlüğüdür. Bu olduğu sürece motivasyon da bulunur, film de kendi yolunu bulur.

Yakın zamanda izlediğiniz Türk filmlerinden en sevdikleriniz hangileri oldu?

Seren Yüce: Yakın dönemde çok fazla film takip edemedim. Ama ilk filmini yapan yönetmenlerden Senem Tüzen’in ‘Anayurdu’, Emine Emel Balcı’nın ‘Nefesim Kesilene Kadar’ ve Nesimi Yetik’in ‘Toz Ruhu’ oldukça dürüst ve umut vâdeden filmler benim için.

Şimdi ne çekeceksiniz belli mi?

Seren Yüce: Henüz bahsedebileceğim bir şey yok.

Photography by: Fora Norman
Author: Güliz Arslan

RELATED POSTS