Sadece görünüş ve tarz olarak değil, sanat anlayışı olarak da farklı yollardan yürüyen bir arkadaşlıktan bahsediyoruz. Warhol’un pop kültürü simgelerindeki ustalığı ile Basquiat’nin grafitiden ilham alan ve toplumsal yorumları merkeze alan doğaçlama süreciyle bir bağlantı kurmak zor. Sonuçta Warhol, New York sanat çevrelerinin itibarlı bir temsilcisi olarak bütün dünyada tanınırken Basquiat kenar mahallelerin graffiti dünyasının yükselen yeteneğiydi. Oyunda Warhol’un soğukluğu her an saldırganlığa dönüşme tehdidini, Basquiat’ın bağımlılığıysa hayatı en uç noktalarında deneyimlemeye yönelik huzursuz açlığının bir belirtisi olarak açıklanıyor.
1982’de başlayan dostluklarında Basquiat için Andy, tanışmadan önce sadece hayranlık beslediği bir ikonken, sonrasında onu hayatındaki eksik baba figürü olarak görmeye başlamasıyla ilişkileri arkadaşlıktan baba-oğul çizgisine kaydı. Arkadaşlıklarının samimiyetini Warhol’un ve Basquiat’nin objektiflerinden anlamamız mümkün. Manikür yaptırırken, uyurken, giyinirken birbirlerini fotoğraflayan ikilinin çekimlerine baktığımızda günümüzün Instagram’ını aratmıyor. Ancak onlar bunu takipçi kazanma veya beğenilme kaygısıyla yapmadılar, içlerinden geldiği için çekildiler. Birbirlerinden ilham aldılar, birbirlerinin portrelerini yarattılar ve birlikte ortak resimler yaptılar. Çok hızlı bir şekilde New York’taki sanat ortamı ve galeri gösterilerinden incelemelere ve müzayedelere kadar sanatla her zamankinden daha yoğun ilişki içine girdiler. Warhol’un beklenmedik ölümü üzerine ertesi yıl aşırı dozdan hayatını kaybeden Basquiat’nin hikayesi tamamlanamadan bitti. 1985’te New York’taki Tony Shafrazi Galerisi’ndeki başarısızlıkla sonuçlanan ortak sergisinden sonra en büyük küslüklerini yaşadılar. İkilinin arkadaşlığı ise hep eleştirildi. Kimi zaman Warhol, Basquiat’nin siyahi kimliğiyle popülarite yaptığını söylerken, kimisi aynı şeyi Basquiat’nin Warhol’un ününü kullanmasından dolayı olduğunu iddia etti. Sanatçı Ronny Cutrone’un dediği gibi arkadaşlıkları “garip bir evlilik” gibiydi.
Söz konusu biyografik dram olunca The Theory of Everything, Bohemian Rhapsody ve The Two Popes’u kaleme alan McCarten, sinema dünyasındaki en büyük hisselerden. Karşı kutuplar her zaman birbirini çeker. Ancak The Collaboration sayesinde bir tür ölümsüzlük için ortak arayışlarında neden birbirlerine çekildiklerini ve hatta birbirlerine yardım etmelerini anlıyoruz.
2 Nisan’a kadar Londra’daki Young Vic Tiyatrosunda gösterime devam edecek The Collaboration’la, kısa süren arkadaşlıklarına rağmen solo ve ortak eserleriyle dünyanın dört bir yanında hala harika eserler yaratmaya devam ettiklerini görüyoruz.