Küratörü Ralph Rugoff olan ”Tuhaf Zamanlarda Yaşayasın” ana serginin bu ismi, Asya’da görev yapmış bir diplomatın bir deyim (veya beddua) olarak kullanmış oluşundan geliyor. Bu deyim İngiliz parlamento üyesi Austen Chamberlain’den Ted Kennedy’e kadar olmak üzere birçok kişi tarafından kullanılmış. Rugoff, serginin “bugün varoluşun belirsiz durumlarını yansıtan sanat eserlerini” içerdiğini, ancak “sanatın politika alanında gücünü kullanmadığını” kabul ettiğini söyledi. Ana sergide, yıllarca katılımın sürdüren ülkelerle birlikte Gana, Madagaskar, Malezya ve Pakistan gibi ilk kez katılacak olan ülkeler de ulusal pavyonlarda kendi küratörlüğünü gerçekleştirdiği sergilerle Venedik’teler.
Pavyonlara geçmeden önce, Arsenale’in eski tersanesinde yükselen altı dev elden bahsetmek zorundayız. Lorenzo Quinn’in “Köprüler Kurmak” heykeli… Devasa reçine elyafı sanat eseri, iklim değişikliğiyle savaşmak için “birlikte çalışmamız” gerektiğini belirten politik liderlere hatırlatma olarak yükseliyor. “Herkesin heykellerimle ilişki kurmasını istiyorum” diyor, Lorenzo Quinn “Eller tanıdık figürler elbette, ama aynı zamanda dünya çapında da geçerli, sansür meselesini, ırk ve cinsiyet unsurunu ortadan kaldırmak ve herkesle iletişim kurmak istiyorsam, evrensel bir dil kullanmak zorundayım. ”Her bir çift el insan değerinden birini (dostluk, bilgelik, yardım, umut, inanç ve sevgi) temsil etmek için tasarlandı — kutlaması duvarlar ve bariyerler kurmak yerine bağlantılar kurmanın bir nevi kutlaması için.
Shoplifter – Iceland Pavilion
Sanatçı Shoplifter namı diğer Hrafnhildur Arnardóttir, Björk ile yaptığı işbirlikleri ile tanınıyor (Medúlla albüm kapağı tasarlamıştı), ancak aynı zamanda muazzam, kürklü sentetik saç montajları yapmasıyla da ünlü. Ziyaretçiler tavandan sarkan tüylü buz sarkıtlarına sarılmaya teşvik edildiğinden, “Sanat eserlerine dokunmak yasaktır” kuralını da çiğniyor. Sanatçı bir depoyu, ziyaretçileri ilkel benlikleriyle yeniden bağlantı kurmasına yardımcı olması adına dev bir psychedelic tüylü mağaraya dönüştürdü. Arnardóttir, verdiği bir demeçte, “İzleyiciyi kucaklayacak tamamen sarmalayan bir alan yaratmak istedim” dedi. “Adeta Tersine çevrilmiş bir hayvan kürkü gibi, bir canavarın karnına girmek gibi bir şey bu.”
Deep See Blue Surrounding You – France Pavilion
Fransız Pavyonu projesi için Laure Prouvost, kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi sorgulayan likit ve dokunaçlı bir ortam hayal etti. Ütopya ve gerçeküstücülükle kaplanmış olan proje, hem somut hem de hayali olan, başka bir yerde ideal olana doğru kaçan bir yolculuğu açıklıyor. Sergi, burada iç içe geçmiş, farklı şekillerde açığa çıkmış gerçeklikleri birbiri içerisinde eritmeye davet edip, bağlılık ve tutarsızlıklardan oluşan akıcı ve küreselleşmiş bir dünyanın temsiline meydan okuyor.
We, Elsewhere – Turkey Pavilion
‘Biz, Başka Yerde’, eserlerinde bireyin beden hareketlerinin, onun ruhunu ve davranışını nasıl şekillendirdiğini inceleyen sanatçı İnci Eviner’in sanat pratiğine dayalı mimari bir kurulum. Sanatçının önceki eserlerinde olduğu gibi Biz, Başka Yerde’nin de başlangıcını ve bel kemiğini oluşturan unsurlar çizimler. Kolektif yer değiştirmelerin bir sonucu olarak kendimiz için yarattığımız alanların ve kendini buralarda bulan insanların nasıl tepki verdiğini ve birbirleriyle etkileşimini araştırıyor bir nevi. Yeniden yapılandırılmış nesneler ve Eviner tarafından hazırlanan karakterler eksik, silinmiş ve başka bir yerde olanı arama duygusunu uyandırırken, bu sahnede desen, video, ses, performans ve obje gibi farklı elementlerin bir araya gelişinin etkisi görülüyor. Ziyaretçiler, geçirgenliği sergileyen, duvarlardaki kesikler ve çatlaklar üzerinden görülebilen alanın rampaları, avluları ve kenarları boyunca yürümeye davet ediliyor. Alman siyaset bilimci Hannah Arendt’in 1943 yılında kaleme aldığı ‘Biz Mülteciler’ adlı metinde bahsettiği mücadelelere dair bir anlatı da sergide yer alıyor.
İnci Eviner’in desenlerine ve yapıtı için oluşturduğu karakterlere Orhan Pamuk’un sergiye özel olarak kaleme aldığı metni eşlik ediyor: “İçeri almadılar, biz de kızdık, aşağıdan geldik yukarıya. Bir baktık kolumuzdan, bacağımızdan, diğer yarımız ve yanlarımızdan biraz parçalar kalmış ta aşağıda. Sakat gibi topallaya topallaya yürümemiz, titreye titreye sürünmemiz, seke seke konuşmamız ve kekeler gibi sevişmemiz bundandır. Çok eski zamanlardı: Önce çizgi idik. Daha önce leke idik. Daha da önce bir kara nokta idik. Nakkaş fırçasıyla çekti uzattı bizi, can olduk sonra. Biz çıkarken Dünya derine iniyordu ” Orhan Pamuk, Biz, Başka Yerde, 2019
Sun & Sea: (Marina) – Lithuania Pavilion
Venedik Bienali’nde ‘en iyiler’e verilen Altın Aslan ödülü sahibi, bu yıl, iklim değişikliği ile ilgili bir operanın kapalı plaj kurulumu içerisinden sunuluşuyla, Sun & Sea (Marina) – Litvanya Pavyonu’nun oldu. Pavyon, opera söyleyen plaj tatilcilerinin etrafınızdaki her şey çürürken güneşin altında boş boş oturmanın gözlemini sergiliyor. Solo şarkılar ve grup koroları arasında değişen bilinç akışı librettoları sırayla, şiirsel, tuhaf ama genellikle çok komik. Ancak, bu görünüşte büyüleyici insanlık mikro kozmosu aslında iklim acil durum çağrısı için alaycı bir ekolojik mesajla birlikte geliyor. Operanın son kısmındaki apokaliptik etki ise insanlık için ekolojik felaket uyarı mesajı niteliğinde.
Island Weather – Philippines Pavilion
Sanatçı Mark Justiniani, sonsuzluk etkisi yaratan aynalarla dolu Filipinler Pavyon’undaki gösterişli adaları, Filipinler’i oluşturan binlerce adayı, ülkenin kitlesel sömürge tarihini, çevresine ve sosyal sorunlarına ilişkin toprak kütleleri üzerine düşüncelerini yansıtıyor. Küratör Tessa Maria Guazon, “Ada Hava Durumu (Island Weather) olarak adlandırıyoruz, çünkü hava durumu yalnızca atmosferik hava değil, dünyanın hali, belirsiz durumların olabileceği ve aslında bizlerin ne kadar savunmasız olduğumuz hakkında durumu da ortaya koyuyor” diye belirtiyor. İzleyicilerin çalışmanın üzerinde yürümesini deneyimlemelerine izin vererek, “görünüşlerin nasıl aldatıcı” olduğu vurgulanıyor.
3x3x6 – Taiwan Pavilion
İnternet art öncüsü Shu Lea Cheang, milenyallerin çoğunun doğmasından bu yana dijital alanda çalışıyor. Şimdi ise bir hapishane hücresinin büyüklüğüne atıfta bulunan “3x3x6” adında bir uygulama ve sergi gerçekleştiriyor. Palazzo delle Prigioni’de (16. yüzyıldan kalma bir hapishane) olan sergisi, mevcut gözetim durumumuzu ve yüz tanıma, akıllı telefonların tehlikelerini yorumluyor. 10 kısa “trans punk kurgu” filminde, insanların cinsiyetleri veya ırksal uygunsuzlukları nedeniyle hapsedildiği yasal davalar sunuyor. Bazı klipler YouTube-esque yemek pişirme dersleri, bazıları ise yatak odası dans partileri şeklinde – yani hepsi Judge Judy jargonunda değil.
Cheang, “Bu sergiyle, sıkı kontrol altındaki toplumlara karşı direnişe yönelik olası stratejileri, baskıya karşı kendi kendini onaylayan itibarı ve mut(suz)luluğa yönelik kendi kendini yetiştirme arayışlarının değişken versiyonlarını” araştırıyoruz diye belirtiyor.
Swinguerra – Brazil Pavilion
Brezilya şu anda muhafazakâr bir yönetim altında olmasına rağmen, ülkenin Venedik’teki pavyonu hiç de tutucu değil. Sergide Brezilya gençlik gruplarının yıllık danslarda mücadele ettiği Recife kentinde bir dans olayı olan swinguerra’nın videosu yer alıyor. Koreografili bir müzik videosu gibi ortaya çıkan swinguerra aslında rekabetçi bir spor. Hip hop ve samba karışımı, çoğunlukla nonbinary dansçılardan oluşan, yeraltı bir topluluktur. Küratör Gabriel Perez-Barreiro, bu videonun ülkenin “görünürlük, yasal haklar ve kendi kendini temsil etme konusundaki anlaşmazlıkların” özünde bulunduğunu söylüyor. Projenin aynı zamanda adı olan Swinguerra, dans tarzını Portekizce savaş kelimesiyle(-guerra) ile birleştiriyor. Bu dansçılar (ağırlıklı olarak siyah ve non-binary), aynı zamanda Brezilya’da bedenlerinin varoluş hakları üzerine olan sosyopolitik bir tartışmanın merkezinde yer alıyorlar.
“Liberty/Libertá” – United States Pavilion
Amerika pavyonunda, Liberty / Libertà, Martin Puryear’in görsel kültürdeki nesnelerin gücüne uzun süredir duyduğu ilgiyi ve bunların tarihsel ve çağdaş bağlamlarda nasıl şekillendiklerini yansıtıyor. Kelime hazinesi kesin olarak Amerikalı olsa da, pratiği dünyanın dört bir yanından gelen maddi kültür manifestoları içeriyor. Çalışmaları, günlük formların algıyı dönüştüren, kişilere ilham veren ve tarihi sorgulayan kaynaklar ve semboller haline gelmesi konusundaki beklentileri zorlamakta.
Moving Backwards – Switzerland Pavilion
Pauline Boudry ve Renate Lorenz’in filmi olan Moving Backwards için İsviçre, pavyonunu karanlık bir gece kulübüne dönüştürdü. Ziyaretçilerini İsviçre pavyonuna davet ederken aynı zamanda hükümetlerini reddeden cesur bir mektup yazdılar. İlk satır şöyle diyor: “Hükümetlerimiz tarafından temsil edildiğimizi hissetmiyoruz ve ismimize alınan kararlarla aynı fikirde değiliz.” Avrupa uluslarının duvarlar inşa etmeleri ve mültecileri reddetmeleri konusundaki endişelerini dile getirmeye devam eden sanatçılar; yaygın nefret söylemi ve cinsiyet-nötr dilin kullanımında bir düşüş yaşanmasından dolayı Dünyanın çağdaş devletleri için bir önerileri var: “Toplu olarak geriye doğru gidelim.”
Bu direniş ifadesi, çağdaş dansa ve queer yeraltı kültürüne dokunarak, bu pavyonda hayat buluyor. Bir video kurulumunda, farklı kökenden beş dansçı, gösterişli koreografiyi ve geriye doğru olan ters dans hareketlerini takip ederek müziğin ritmi ile daha etkileyici hale geliyor.