A Story Worn Twice: Catherine Martin’s Ghostly Glamour for Miu Miu Upcycled

NewsMay 25, 2025
A Story Worn Twice: Catherine Martin’s Ghostly Glamour for Miu Miu Upcycled


Hafıza yumuşak olabilir. Dantel kaplı. Rujlu. Catherine Martin için — sinema tarihinin en görkemli kostümlerinin ardındaki zihin — nostalji kaçılacak bir şey değil, giyinilecek ve yönetilecek bir şey. Miu Miu Upcycled için yönetmenlikteki ilk adımı olan Grande Envie ile, yalnızca vintage giysileri yeniden hayal etmiyor; onları özlem, arzu ve sessiz bir ihtişamla dolu sinematik bir döngüye yerleştiriyor.

Bir rüya gibi çekilmiş ve çelişkilerle dikilmiş bu proje, sıradan bir iş birliğinin çok ötesine geçiyor. Bu bir davet: geçmişini bir parfüm gibi üzerinde taşımaya, modayı bir tür ruh çağırma ayinine dönüştürmeye.

Bu işbirliği bir tür çift görüş: bir yanda moda koleksiyonu, diğer yanda kısa film. 1920’ler ile bilinçaltı arasında bir yerde konumlanan görkemli bir şatoda geçen filmde, Daisy Ridley, Willem Dafoe ve başıboş ruhlardan oluşan bir oyuncu kadrosu yer alıyor. Hepsi yatak odalarında, merdiven boşluklarında ve sigara dumanıyla örtülü bahçelerde sürükleniyor. Herkes hayalet gibi görünüyor — ama şık. Martin buna “dönemler arası bir aşk hikayesi” diyor ve bu gerilim kıyafetlere de sızıyor.

Upcycled, evet. Ama aynı zamanda sökülmüş, yeniden yazılmış, tekrar romantize edilmiş.

2020’den bu yana Miu Miu Upcycled serisi, dünya çapındaki bit pazarlarından toplanan vintage giysileri yeni anlatı hayatlarına sahip sınırlı sayıdaki parçalara dönüştürüyor. Bu sezon, Catherine Martin Baz Luhrmann setlerinde geliştirdiği dünya kurma dehasını Miu Miu evrenine taşıyor. Şöyle düşünün: ipek kombinlerin üzerine giyilmiş çizgili rugby tişörtleri, dış giyime dönüştürülmüş erkek boxerları, ikinci el eşarflardan dikilmiş plaj pantolonları. Silüetler oyunbaz, stil anlayışı içgüdüsel — faydacılıkla kıymetli olanın buluştuğu noktada, hiçbir şey ilk bakışta göründüğü gibi değil.

“Çizgili bir tişört ya da saten bir kombin kadar basit bir şeyin nasıl hafıza taşıyabildiğini büyüleyici buluyorum,” diyor Martin. “Biz sadece kıyafet tasarlamıyoruz — zaman çizelgelerini bölüyoruz.”


Bu çarpışma kelimenin tam anlamıyla yaşanıyor. Grande Envie, kendi geçmişi tarafından musallat edilmiş bir film: Daisy Ridley’nin karakteri — uzun zaman önce ölmüş bir Kontes — dul kocasının yaz flörtlerini kamera merceğinin ardından izliyor, yazı bir film gibi izleyen bir hayalet. Bu “geçmişin bugünü rahatsız etmesi” fikri koleksiyonun gizli astarına dönüşüyor. Kumaş seçimleri de arşivsel bir ihtişamı yansıtıyor — 1920’lerin mayo silüetlerinden esinlenilmiş pamuklular, gölgeyle yıkanmış Chantilly danteller.


Fotoğrafçı Michella Bredahl tüm bu atmosferi güneş sarhoşu bir pus içinde yakalıyor. Koleksiyon için çektiği kampanya görselleri birer moda fotoğrafı değil, sanki geri kazanılmış anılar gibi hissettiriyor. Modeller, antika şezlonglara uzanmış kayıp ruhlar gibi poz veriyor — belki ihtişamı, belki bir kapanışı arıyorlar. Lotta Volkova’nın stil anlayışı bilinçli bir uyumsuzluk üzerine kurulu; güzelliği abartılı, eşleşmemiş ve fazla olanın içinde buluyor.


Bu, dikkat talep eden bir moda değil — dikkatini yavaş yavaş çeken bir moda.

Bu, dikkat talep eden bir moda değil — dikkatini yavaş yavaş çeken bir moda.

Martin, Miuccia Prada ile iş birliğini “titizlikle entelektüel ve derinden duygusal” olarak tanımlıyor. Bu da anlamlı çünkü burada sadece kumaşların geri dönüştürülmesi değil, onların hayaletlerine saygı gösterilmesi söz konusu. 7 Haziran’da Londra’daki Miu Miu New Bond Street mağazasında tanıtılacak olan koleksiyondaki her bir parça; birçok hayatın, birçok estetiğin ve birçok benliğin DNA’sını taşıyor. Hem lüks, hem de yaşanmış; hem samimi, hem de imkânsız.

Ve belki de, asıl fantezi tam olarak bu.

Author: Birce Naz Köş

RELATED POSTS