Storyboarding The Trauma

UnframedJune 27, 2024
Storyboarding The Trauma

Kristina Shakht’ın “Taking Space” serisi gördüğünüz anda sizi kendi dünyasına götürüyor. Sessiz ama derin. Birbiriyle ortak duyguları paylaşan iki kadının beraber üretmekten aldığı keyfi burada korkusuzca hissediyorsunuz. Kristina’nın kadın olmak üzerine söyleyecek çok şeyi; görsel ve duygusal hafızasında ise Saint-Petersburg’un izleri var. Mesleğini yüksek sesle söylemek, bunun “gerçek bir iş” olduğunu kendine bile kabul ettirmek çok zamanını almış. Herkesin özgün olmak üzere çalıştığı bu sosyal distopyada; “fiziksel deneyimin çevrimiçi bir deneyimden çok daha anlamlı olduğunu” düşünenlerden Kristina, ve sözleri en az fotoğrafları kadar dürüst ve net.

Fotoğrafçılığın tam size göre olduğuna karar verdiğiniz zamana dönelim. Her şey nasıl başladı?

Bunun “tam benlik” olduğunu fark ettiğim özel bir an olduğunu düşünmüyorum. Saint-Petersburg’da büyüdüm. Sanat kendimi bildim bileli hayatımın içindeydi. Çocukluğumdan beri okul sonrası seçmeli derslerim için sanat okuluna gittim. Ayrıca ilkokul ve ortaokuldayken boncuk işleme ve farklı dansların eğitimini de aldım. İlk gençlik yıllarımda, 4 sene boyunca gazetecilikle ilgilendim. Bu da bir diğer okul sonrası seçmeli dersti; her hafta birkaç farklı dersim olurdu – biçem bilimi, gazetecilik, gazete tasarımı ve mizanpajı, psikoloji, edebiyat, vs. Annem hep sanat ve modayla ilgili bir iş yapmak istemiş ama ailesi onu doktor olmaya zorlamış, bu nedenle çocukken denemek istediğim her şey konusunda bana sınırsız bir seçme özgürlüğü tanıdı. 

Çocukluğumda resim ve heykel yapmak istediğimi hatırlıyorum ama bunun modern dünyada geçerli olmadığını ve bunlardan para kazanamayacağımı çabucak fark ettim. Aynı zamanda moda üzerine çalışmayı da gerçekten istiyordum ama bu ressam olmaktan bile daha ulaşılmaz geliyordu. Daha dün gibi, çok net bir şekilde hatırlıyorum… İsteğimin bu olduğunu insanlara ve kendime itiraf etmekten korkuyordum, çünkü bu kızlara göre bir işti, bir ciddiyeti yoktu ve “gerçek bir iş” değildi. Doktor, muhasebeci, savaş uçağı pilotu, diş hekimi ve öğretmen olan akrabalarım için şu anda yaptığım şey son derece ciddiyetsiz. Sanırım ben masaya milyon dolarlık bir çek koyana kadar böyle davranmaktan vazgeçmeyecekler ama açıkçası bundan bile emin olamıyorum. 

Yani 9-10 yaşlarında sanat okuluna devam ederken önce mimarlık olabilir diye düşündüm, sonra da gazetecilik; ve ardından, 19 yaşındayken, gayet rastgele bir şekilde kendi takı markamı kurup birkaç yıl bu işle meşgul oldum. Böylece, önce kendi markam için çekimler yaparak fotoğrafçılığa başladım ve sonrasında, giderek daha tehlikeli bir yer haline geldiği için Rusya’dan ayrılmam gerektiğini anlayarak tamamen fotoğrafçılığa yöneldim. O sıralar bu konuyla ilgili hayli takıntılı hale gelmiştim. Başka herhangi bir konuda, özellikle politikayla ilgili düşünmek oldukça tehlikeliydi ve ben hep açık sözlüydüm, bu nedenle bütün enerjim sadece bir şeye kanalize oldu. Ergenlik yıllarımda film kameralarıyla biraz oynamıştım ama bunun nedeni tüm yaşıtlarımın aynı şeyi yapmasıydı ve ben de denemek istiyordum. 2017-2018 civarında giderek daha fazla sayıda kadın fotoğrafçı keşfetmeye başladım ve bu da bana bir sanatçı olmamın da mümkün olduğunu fark ettirdi. O dönemde hâlâ Rusya’da yaşıyordum. Haziran 2019’da sadece fotoğrafçılık, özellikle de moda ve sanat fotoğrafçılığı yapmak için NYC’ye taşındım. 

Taking Space / Yer Almak” serisi fikri nasıl ortaya çıktı?

Dürüst olmak gerekirse kişisel projelerimin çoğu doğaçlama gelişiyor. “Bu ne demek?!” diye soracaksın. Çünkü ben de şimdi kendime bunu sordum. Şöyle açıklamaya çalışayım. Şimdi bu proje için ortada çok dağınık bir plan vardı ve en başta bir proje bile değildi. Eylül 2022’de Daphne’yle tanıştım ve sık sık birlikte çekimler yapmaya başladık. O bir – bir buçuk yıl boyunca samimi görüşmelerimiz oldu, sadece konuştuk, çekim yaptık. Zaten ben çoğunlukla çekimler sırasında insanlarla hayat ve diğer şeylerle ilgili konuşurum, ikimizin de göçmen olması tartışmalarımızın ana konusu oldu. Görüşmelerimizin 9 ila 11. ayı civarında burada bir hikaye olabileceğini fark ettim ve elimdekileri birleştirmeye başladım. Ardından birlikte birkaç çekimimiz daha oldu.

Aslında bu daha çok projeye bağlı. Bazılarında her detayı planlıyorum ve hazırlıklarımı çok iyi yapıyorum, bazılarında ise kısmen hazırlanıyorum. Benim çektiğim tarzdaki işlerde bazı şeylerin kesinlikle kontrolüm dışında olduğunun anlaşılması lazım. Su altı çekimleriyle ilgili bir takıntım var ve “Taking Space” su altında çekilmiş bazı kareler içeriyor – bunları planlayamam çünkü çekimi suyun altında yapıyorum ve resmi basana kadar iyi bir şeyler çıkıp çıkmadığı konusunda en ufak bir fikrim olmuyor. Doğrusunu söylemek gerekirse o çekimde kullandığımız birsürü film rulosundan sanırım sadece 3-4 tane kullanılabilir görsel çıktı.

İşlerimin özgün olduğunu söyleyebilir miyim? Bilmiyorum, umarım ki öyleler.

Kristina Shakht

İşlerinizin benzersiz bir stili var. Bu kadın kadına çalışmalarda, yaratım anında neler yaşanıyor?

Cinsel saldırıya uğramış biri olduğum konusunda oldukça açığım. Genel olarak, oturumlar boyunca görüntü yaratma süreci ve kadın olmanın ne anlama geldiği hakkında konuşuyorum. Objektifin arkasında ve önünde, çekim yaptığım kadınlarla…

Çalışmalarınızda halüsinatif bir hava var. Renk seçimleri ve ışıklar bir hikaye anlatıyor. Nelerden ilham aldığınızı anlatır mısınız?

Renk ve ışığımın ilham kaynağı büyük ölçüde Saint-Petersburg / White Nights. Fotoğrafçılık benim için bir kaçış ama aynı zamanda ifadenin, oyunun ve bunlardan nasıl bir şey çıkacağını görmenin de bir yolu. Kesinlikle travmanın incelenmesi ve görsel bir hikaye anlatımına dönüştürülmesiyle ilgili.

Ayrıca her gün dinlediğim ve okuduğum siyaset bilimi derslerinden ve siyasi analizlerden de kesinlikle bana ilham veriyor. Çok görünür değil, göze sokmuyorum ama işlerim oldukça politik. İzleyiciyi usul usul yönlendirmeye çalışıyorum. Kısa süre önce arkadaşımla MoMa’ya gittim, onun ilk seferiydi, benimse yirminci falan. Ve aynı şeyleri farklı insanlarla, özellikle de ilk seferlerini yaşayanlarla, bambaşka şekillerde deneyimlemek çok ilginç bir şey. Ve genellikle yaptığım gibi hemen Nilüferler’e gitmek yerine ona önce ikinci katı gösterme hatasına düştüm ve aniden kafama dank etti. Acayip sert / içine işleyip sarsan bir siyasi tavır, ki çok severim ve var olması gerektiğini düşünürüm; hata ben de protesto ve seçimleri fotoğraflarken bu tarz işler yaparım. Ama aynı zamanda işlerin hem politik hem de nazik olabileceğine inanıyorum, daha diyaloğa açık, daha az siyah ve beyaz, sanırım daha incelikli – asıl portfolyom biraz daha bu tarafta.

Takıntı sizin için ne anlama geliyor?

İş ahlakı ve derinlemesine araştırma. İyi bir fikirden harika bir nihai sonuca geçmek için bunların her ikisinin de önemli olduğunu düşünüyorum.

İşlerinizi daha önce hiç görmemiş birine sanatınızı nasıl tanımlarsınız? 

Ham, tuhaf, ürkütücü, renkli, kadınlar.

Cinsel saldırıya uğramış biri olduğum konusunda oldukça açığım. Genel olarak, oturumlar boyunca görüntü yaratma süreci ve kadın olmanın ne anlama geldiği hakkında konuşuyorum. Objektifin arkasında ve önünde, çekim yaptığım kadınlarla…

Kristina Shakht

Sanat bağlamında özgünlük sizce ne anlama geliyor?

Bu tam bir cevap olur mu emin değilim ama günlük yaşamınızı ve sıkıntılarınızı bir ilham kaynağına dönüştürme ve bunları sanata tercüme edebilme becerisi diyebilirim. Bakış açısı kesinlikle, doğası gereği özgün olan bir şey. İnsanlık hikaye anlatmaya başladığından beri, tüm yapı aşağı yukarı aynı. Bir anlatıcıyı diğerinden ayıran şey ise onun kendine özgü stili, tadı, belirli açı ve lenslerinin olması. 

İşlerimin özgün olduğunu söyleyebilir miyim? Bilmiyorum, umarım ki öyleler. Öyle olduğunu hissediyorsan öyledir herhalde. Biliyorum ki geçmişimden belirli çocukluk sahnelerini ve Slav mitolojisini referans olarak kullanmam sayesinde imajlarım, her gün telefonlarımızı açar açmaz gördüğümüz dijital gürültüden sıyrılmaya bir adım daha yaklaşıyor. Dijital gürültü. Dürüst olalım en son ne zaman birinin basılı işini satın aldınız? 

Fotoğrafçılık, özellikle çok erişilebilir bir hale geldiği için oldukça gettolaşmış bir sanat şekli. 

Herkesin fotoğraf çekebilen bir (belki iki) telefonu var. Pek çok kişi için fotoğraf bir sanat değil, içerik. Plastik çatal, bıçak gibi bir şey… Çekersin, yüklersin, beğenileri toplarsın ve sonra unutur ya da çöpe atarsın. Kendini fotoğrafçı / sanatçı olarak tanımlayan pek çok kişinin, sadece paylaşmak amacıyla, gündemde olan bir şeyin fotoğrafını çekme tuzağına düştüğünü görüyorum. Sosyal medyanın görme ve değer atfetme şekillerimiz ile özgünlük için ödemeye gönüllü olduğumuz bedel açısından önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Bence algoritmalarla yarattığımız bu distopik canavarı tam olarak anlamış değiliz ama sanat ve haberlerle etkileşim için daha iyi bir yol bulmamız gerektiğine inanıyorum. Ben basılı yayınlara ve dergilere değer verilen bir zamanda büyüdüm. Geriye dönüp baktığımda bilgi akışının kontrol edilmesini de içeren milyon tane problem olduğunu görüyorum. Eminim ki, bunu doğru bir şekilde, hataları analiz edip bugünün dünyasına hizmet eder bir tarzda, yapmanın yolu var. Fiziksel deneyimin çevrimiçi yaşanandan çok daha anlamlı olduğunu düşünürüm. İnternet insanlara yaramazlıklar ve denemeler yapmak için bolca alan tanıdı ama bence bir dergi ya da başka bir formatta, düşündürücü ve özgün, topluluklar içinde diyalogların kurulmasına önayak olacak alanlara da ihtiyacımız var. Ve bu kesinlikle kaliteli olmalı.

Geleceğe dair çılgınca dileğiniz nedir?

5 yıl önce New York’a taşındığımdan beri Rusya’ya gitmedim ve siyasi durumlar nedeniyle geri dönmek benim için güvenli değil. Dolayısıyla bir gün dönebilmeyi umuyorum. Dilerim yakın zamanda. Şimdilik, olayların mevcut gelişimini göz önünde bulundurarak, geri dönmenin benim için güvenli hale gelmesi en iyi ihtimalle 10-20 yıl alacak gibi görünüyor, tabii dönebilirsem. Ama bir uçak bileti almayı aklımdan bile geçirmem için önce kesinlikle bazı mevzuatların değiştirilmesi gerekiyor. Annemi ve büyükannemi neredeyse 5 yıldır görmedim ve yakında onlarla bir araya gelebilmeyi umuyorum, hatta bunu Türkiye’de yapacağız. Birkaç yıldır bunu planlıyoruz ve ben aylardır Google Maps’te İstanbul sokaklarını dolaşıyorum. 

Eğer bir gün Saint-Petersburg’a dönebilirsem Hermitage Museum’da (bizim Louvre ya da Met’imiz diyebiliriz) bir sergi düzenlemek gerçekten harika olurdu! Çocukken çok giderdim, orası başka sanatçıları keşfettiğim bir yerdi ve orada işlerimi sergilemek muhteşem olurdu.

From Based Istanbul N°43 – The Winners Club Issue. “For us, winning is deciding to embark on a journey. Ask yourself aloud: If this is a race, who else but me can make the rules? Welcome to the winners club!” Buy your copy now!

Author: Duygu Bengi

RELATED POSTS