DUYGU: En başa dönersek, sizi Efkan & Oemer’e dönüştüren ne oldu? Her şey nasıl başladı?
EFKAN: Kardeş olarak, küçük yaştan beri bir şekilde her zaman birbirimize bağlı olduk. Yaratıcı yolculuğumuz çok erken başladı; saatlerce kalem ve boyalarla çizim yapardık, sonra birlikte tuval üzerinde denemelere başladık. Bir kez bir eser yapmaya başlamıştım ama bitirmemiştim; ertesi gün Oemer bana söylemeden eseri tamamlamış ve hatta satmıştı. O an, aynı tutkuyu paylaştığımızı daha iyi anladım.
Eğitimimizi tamamladıktan sonra — ben moda tasarımı, Oemer iletişim tasarımı okudu — ilk projelerimiz ve sergilerimiz üzerinde çalışmaya başladık. İşte o zaman “Efkan & Oemer” ismi gerçekten şekillenmeye başladı.
DUYGU: Birlikte üretmek sizin için neyi ifade ediyor?
OEMER: Birlikte üretmek bizim için çok şey ifade ediyor. Her zaman birbirimizi destekleriz ve ne olursa olsun birbirimize güvenebileceğimizi biliriz. Aynı zamanda birbirimizin en büyük eleştirmeniyiz, bunun da işimizi ileriye taşıdığına inanıyoruz. Ortak bir şey yaratmak, her seferinde bizi çocukken sanata başladığımız o ilk günlere geri götürüyor.
DUYGU: Eserlerinizin net bir çizgisi var; sokak kültüründen beslenen, gündelik hayatın içinden duyguları yansıtan bir dilde. İlham sizin üretiminizde nasıl bir karşılık buluyor?
EFKAN: İlham, üretim sürecimizde büyük bir rol oynuyor. Farklı geçmişlere ve ilham kaynaklarına sahip olmamıza rağmen, her şeyi bir araya getirerek bizi harekete geçiren şeyleri yansıtan bir eser yaratıyoruz. Çok seyahat ediyoruz ve ilhamı her yerde, her küçük anda buluyoruz; kulaklıklarımızla sokaklarda yürürken, gündelik anlarda… Bu küçük detaylar fikirlerimizi ateşliyor, bunları birbirimizle paylaşıyoruz ve bu süreç yaratıcılığımızı oldukça besliyor.
DUYGU: Kaykay kültürü ne zamandan beri radarınızda? Bunu sanatınıza taşımadan önce sokakta aktif bir şekilde sizi görmek mümkün müydü?
EFKAN: Artık kaykay yapmıyoruz, keşke hâlâ yapsak. Ama her zaman kaykay kültürüne çok ilgimiz oldu ve bize ilham vermeye devam etti. Çocukken mahallede kaykay yapardık, bu stil hep bizimle kaldı. 2009’da bir kaykay dükkânında çalışıyordum. Patronum bağış için benden bir kaykay boyamamı istedi. İşte bu, birlikte kaykaylar üzerinde denemeler yapmamızın başlangıcı oldu. O zamandan beri neredeyse her sergimizde kaykaylar yer aldı; 2023’teki “Broken Boards” serimizle, kalp şeklindeki tasarımıyla zirveye ulaştı.
DUYGU: The Bodrum EDITION iş birliğinizden bahseder misiniz? Ortaya çıkışından kitlesiyle buluştuğu bu zaman diliminde sizin için süreç nasıl gelişti?
EFKAN: The Bodrum EDITION ile ilk görüşmemizde, sezon açılışının onlar için ne kadar özel olduğunu ve bunu iki günlük unutulmaz bir etkinlikle taçlandırmak istediklerini anlattılar. Sanatın, otelin geçici bir süsü değil, DNA’sının ayrılmaz bir parçası olduğunu hissettirdiler. Bu vizyon bizi çok etkiledi; çünkü biz de sanatın yalnızca estetik bir ifade değil, izleyiciyle duygusal bir temas kuran, düşünsel dönüşüm yaratan ve mekâna kimlik kazandıran bir güç olduğuna inanıyoruz. Bu ortak bakış açısı, iş birliğimizi çok doğal bir şekilde şekillendirdi. Gerçekten de sezon açılış etkinliğinin her detayı, EDITION’ın ruhunu yansıtan unutulmaz bir deneyime dönüştü.
OEMER: Biz de o sırada benzer değerlere sahip, küratöryel olarak bütünlüklü bir proje üzerine çalışıyorduk. Seçkiyi galeristimizle birlikte titizlikle oluşturduk. The Bodrum EDITION’ın sanatla yaşayan bir alan yaratma vizyonu, üretim anlayışımızla birebir örtüşüyordu. Türkiye’deki ilk sergimizi böyle rafine bir bağlamda sunmak bizim için çok anlamlıydı. Açılıştaki canlı performans büyük ilgi gördü; izleyiciyle kurduğumuz bağ güçlü ve içtendi. Bu iş birliği sadece bir sergi değil, deneyimsel ve çok katmanlı bir bütünlük. Üstelik bize yaratıcı anlamda tam özgürlük tanındı, sanatçı için belki de en kıymetli şey. Sezon boyunca eserlerimizin The Bodrum EDITION’da izleyiciyle buluşmaya devam edecek olması da bu diyaloğun sürdürülebilirliğini pekiştiriyor.
DUYGU: Mekana özel çalışırken hangi dinamikler devreye giriyor?
EFKAN: Eserlerin mekâna aitmiş gibi hissettirmesi çok önemli. Rastgele yerleştirilmiş gibi durmamalılar. Özellikle The Bodrum EDITION gibi bir yerde, eserlerin nefes almasını, çevresiyle doğal bir diyalog kurmasını istedik — sanki her zaman oraya aitmiş gibi.
DUYGU: Sanat ve mimari arasındaki bağı nasıl yorumlarsınız?
OEMER: Sanat ve mimari benim için derin bir şekilde bağlantılı; sadece biçim ya da bina değil, atmosfer yaratmanın ve duyguları hayata geçirmenin araçları onlar. Sanat ve mimari beraberken, gerçekten insanlara dokunan alanlar ve eserler ortaya çıkıyor.
DUYGU: Bodrum’un sizin gerçekliğinizdeki yansıması?
EFKAN: Çocukken Muğla’da ve genel olarak Türkiye’de çok zaman geçirdik, bu da Bodrum ile derin bir bağ kurmamızı sağladı. Almanya’da doğup büyümemize rağmen bu iki dünya birbirine zıtlık değil; katmanlı bir kimlik oluşturuyor. Bodrum bizim için sadece birer konum değil; anılar ve bizi şekillendiren kültürel kökler.
OEMER: Sanatımızda eskiyi alıyor, yeniden getiriyor ve yorumluyoruz — geçmiş ve şimdi arasında bir köprü kuruyoruz. Bu yüzden “May we meet again” sadece bir slogan değil; zamanların, kültürlerin ve anıların yeniden buluşacağının bir sözü.
DUYGU: Mesajın net ifadesi eserlerinizde oldukça öne çıkıyor, bu dili seçmenizdeki ana etken ne oldu?
OEMER: İşlerimizdeki ana mesaj hep aynı kalıyor, ama ben iletişim tasarımcısı olduğum için yazı ve görselliği soyut bir dille oynayarak bu mesajı her seferinde yeniden şekillendirmek bana doğal geliyor. Mesajı hep aktarmaya yönelik eğitim aldığım için, farklı fontlar ve formlar kullanarak bunu yeni şekillerde ifade ediyorum. Bu da formu hislerimize göre uyarlamamıza ve izleyicinin mesajı deneyimleme biçimini etkilememize olanak tanıyor. Bu ifade biçimi bizim dilimizi tanımlıyor.
DUYGU: Üretmek bir yolculuksa; sizin için sırada ne var?
EFKAN: Bizim için sanat durağan bir kavram değil, sürekli gelişen canlı bir süreç. Sanata olan ilginin giderek arttığını hissediyoruz, özellikle moda ve mimariyle birleştiğinde. Bu kesişim noktaları bizim için çok heyecan verici ve bu alanları keşfetmeye, şekillendirmeye devam etmek istiyoruz.